25 Aralık 2007

yeni oyundan bir parça...

“K… ile tekrar karşılaşma.”

(çalışma masasında sıkkın bir şekilde yazmakla meşgul olan S… arkasından gelen sesle elindeki kalemi bırakır.)

K…: Hayatımızın sonuna kadar olmak istediğimiz, olmamızı istedikleri, şeyin peşinde koşturup durmaya devam edeceğiz. Kaybettiklerimizi umursamamayı öğrettiler bize. Daha iyisini yaparsın ve daha fazlasına sahip olursun.

(S… masasındaki kağıtlardan başını kaldırıp,sandalyesini arkaya doğru çevirir, yatağının üzerinde oturan K… ya bakar. K… , S…’nin duyabileceği şekilde iç geçirerek, yumuşak ses tonuyla konuşmaya devam eder.)

K…: Kurallar böyle. Boş verip oturduğun yerden diğerlerini izlemek istesen bile, böyle bir şansın yok, kandırma kendini.

(S… sanki onu duymamış gibi yaparak.)

S…: A harika bir sen eksiktin. Mümkünse hiç çeneni açmadan çek git,her şey yeteri kadar karmaşık zaten, bir de senin saçmalıklarını dinleyemem.

(K… yataktan kalkıp S…’nin önüne gelir. Hala sandalyede oturmakta olan S…’nin yüzüne doğru eğilir. )

K…: Sana da merhaba, bende seni özledim.

S…: Tek kelime: Defol!

(K… sanki onu duymamış gibi odada gezinmeye başlar.)

K…:Bakıyorum bugün hiç de kibar değiliz.

S…: (Yüzünde memnuniyetsizliğini belli eden bir ifadeyle) Sana ne?

K…: Bu odanın hali ne böyle, ruhumuz yine karmakarışık. ( masaya doğru uzanıp kağıtlardan birini eline alır)

S…: Çek elini! (Sinirli bir şekilde kağıdı elinden çekip alır)

K…: Ne yazıyorsun ve neden benim haberim yok.

S…: Her şeyi bilmek zorunda değilsin. (yüzünde alaycı bir ifadeyle gözlerini devirerek) Aslında nasıl oldu da bilmiyorsun bende şaşırdım,performansında düşüş var sanırım, ne o uyku düzenin falan mı bozuldu,yazık…

K…: (aynı alaycı gülümseyişle cevap verir) Aklınca dalga geçtiğini sanıyorsun değil mi?

S…: (sandalyesiyle K…ya doğru yönelir ve gözlerinin içine bakar)Yo sanmıyorum, geçiyorum.

K…: (Çok keyif almış bir ses tonuyla) Cık cık cık cık…Zekana ne oldu senin, daha iyisini beklerdim, herneyse ne diyordum?

S…: (Sandalyeyi eski konumuna geri döndürüp,kalemi eline alır, yazmaya devam eder) Elveda deyip gidiyordun, evet bende seni hiç özlemeyeceğim,hoşçakal…

K…: Hmm bu biraz daha iyiydi en azından idare eder.

S…: (kalemi masanın üzerine fırlatır,kalem yere düşer) Ahh! Git artık.

K…: (yere düşen kalemi alıp sahibine uzatır) Ne yazıyorsun?

S…: (daha sakin bir şekilde cevap verir) Öylesine şeyler.

K…: Hmm herhangi bir değeri yok yani. O zaman neden uğraşıyorsun ki, gereksiz. (yine alaycı bir ses tonuyla) Üzülüyorum bu kaybolmuş hallerine.

S…: Belki hemen çekip gidersen daha iyi şeyler yazmaya başlarım, yalnızken daha iyi yazarım, biliyorsun…

K…: Hiç sanmıyorum, sen yalnız kalmayı sevmezsin…

S…: (cevap vermez kağıtlara dönüp yazmaya devam eder..)

(K…: uzanıp masada duran bir kitabı alır,arkasını çevirip okuyormuş gibi yapar, kitabın arkasındaki fotoğrafı işaret ederek)

K…: Sen “O” değilsin aşkım, hatırlıyorum o daha megaloman ve korkusuzdu, insanlar ona hayran kalırdı, sen öyle biri değilsin.

S…: (yazısından başını kaldırmadan) Evet o yüzden tek başına, beş parasız ve pislik içinde ölüp gitti değil mi? İnsanlar ona hayran olduğu için?

K…: (elindeki kitabı fırlatır gibi yerine koyarak) Kişilerin seçimleri onların kaderini belirler, o da bunu seçmişti.

S…: (başını kaldırıp K…’nın bıraktığı kitabı eline alır) Hadi oradan, gerçekte ne olduğunu, kim olduğunu söylediği zaman taşlanmış ve yalnızlığa terk edilmişti, bir sefil olarak öldü… Bu muydu yani seçimi? Meteliksiz ve yalnız başına bir otel odasında ölmek!

K…: (sanki bir tiyatro oyununun repliğiymiş gibi, elini havaya kaldırarak) Ve hiç bir zaman pişman olmadı diye yazdı kitaplar adını.

S…: Hahahahaa yapma şunu, hiç pişman olmamışmış, kimi kandırıyorsun. Pişmanlıktı onu öldüren, hasta eden, iliklerine işleyen, yaşamını kurutan. Bugün hala okunmasının tek nedeni ukala bir megaloman olmasının dışında bir aşık olmasıdır. Kendini öldüren şeyin aşk olduğunu zaten biliyoruz bu da işi daha eğlenceli kılıyor, okurken yüceleştirdiğimiz o adam, tüm o zenginliği ve şaşalı hayatı kaybederek farelerle dolu bir odada kendi pisliği içinde ölüyor… Niçin? Onu o yüce insan yapan şey yüzünden. Cenazesine 10 kişi bile katılmıyor…Ahahahaaa aslında senin gidip onu rahatsız etmen gerekir, tam istediğin gibi, yüzüne sırıtıp dalga geçebileceğin biri, acınası bir zavallı,sefil bir adam!!

K…: Evet ama o asla bir sefil olduğunu kabul etmedi… (S…’nin yanına gelip etrafında dönmeye başladı) Hayranı olduğun birini bu şekilde tasvir etmen ne garip… Onu sevdiğini sanıyordum. O en azından insanların ruhuna dokunabilmeyi başardı... Hani senin yapmak istediğin şey var ya tıpkı onun gibi.... Hayranlıkla baktılar ona, sevdiler ve yücelttiler… İnsanlara kendini göstermekten korkmadı. Öldü ama ölümsüz olarak öldü… (S..’nin önünde dikilip) Peki ya sen? Sadece 2 kişiye anlatabildin kendini ki onları da uzaklaştırdın,değil mi? (hızlıca arkasını dönüp konuşmaya devam etti) Aslında onun gibi olmak istiyorsun değil mi? Sadece bunu yüksek sesle söylemiyorsun çünkü o zaman birileri duyabilir ve dalga geçebilir… Ya da başaramayacağının farkında olduğun için böyle davranıyorsun?

S…: Bu saçma teorilerini kendine sakla! Ben sadece kendim için yazıyorum ve bundan zevk alıyorum. Sen git başka birinin şeytanı olsana!

K…: Saçma sapan şeyler yazarak kendini eğlendiriyorsun sadece, yani asıl sefil olan ve acınması gereken sensin, kendini yazar sanan bir yalancı. En büyük yalanını kendine söyleyen ve buna inanan biri…

S…: Sana defolup gitmeni söylediğimi hatırlıyorum…

K…: (sakin bir şekilde eline aldığı içi su dolu yılbaşı küresiyle oynayarak) Söyleyeceklerim henüz bitmedi.

S…: İyi, şu köşede konuş kendi kendine, konsantre olamıyorum!!

K…: (küreyi sallayarak içinde uçuşan kar tanelerini izleyerek) Mükemmeliyetçi değilken,hiç olmamış ve olmak istememişken, sanki her şeyin mükemmelmiş gibi davranma. Kırışıklıklarını gördükleri zaman sana olan sevgileri azalır diye korkuyorsun değil mi? (küreyi S…’nin önüne koyarak) Ya da evet haklısın seni kaç kişi sevmişti ki, sana can verenlerin dışında?

S…: (ayağa kalkarak) Kes şu saçmalıkları, yaşadığım şeyleri biliyor olman onları yüksek sesle dile getirme hakkı vermez sana. Neden kalkmış herkese anlatıyorsun bunları.

K…: Neleri?

S…: (ellerini iki yana açarak) Her şeyi.

K…: Seni yani?

S…: (elleri iki yanına düşer,dönüp yerine oturur) O hatayı bir kere yaptım ben.

K…: Ders aldın mı peki?


……

K…: Evet, bence de sus. Ve burada senden ve benden başka kimse yok, bilmem farkında mısın?

(S… cevap vermez ve yazmaya devam eder. K… gözlerini kısarak S…’ye bakar ve yine o alaycı sesiyle)

K…: Aaaa! İnanamıyorum!!! Yoksa şizofreni dostların geri mi döndü.

S…: (kafasını kaldırmadan derinden gelen bir sesle) Ben şizofren falan değilim sen uydurdun onu!

K…: (gülerek ve yine o alaycı ses tonuyla) Hahhahhaaa! Hadi bari bana yalan söyleme.
(ciddileşerek) Hem yalanların ne işe yaradı bu zamana kadar? Kendini incitmekten, acıtıp kanatmaktan başka ne yaptın? (garip bir neşeyle) Senin kelimelerinle anlatayım mı sana seni. İroni dolu yaşamını, boş verip unuttuklarını, kaçırdığın her şeyin farkında olup da nasıl görmezden gelip gerçeklerden kaçtığını. (kafasını yazı masasına doğru uzatıp) Dinlemek ister misin?

S…: Hayır!

K…: Ben anlatayım sen yaz?

S.. : Hayır!!!

K…: (hayal kırıklığına uğramış bir çocuk edasında,dudak büzerek) Ne yazık… O zaman geçmişi bırakalım ve ileride başımıza gelecek olan şeyleri konuşalım ha, ne dersin?

S…: (sinirlice K…’ya bakar) Sen çekip gitsene geldiğin yere!

K…: (sanki şaşırmış gibi yaparak)Nereye?

S…: Nereden geldiysen oraya!

K…: (gülümseyerek) Bu hallerine bayılıyorum senin, neyin ne olduğunu çok iyi bilirken yine de saf ayaklarına yatıp şansını deniyorsun.


K…: Bakma öyle, kızma, gücenme. Sensin bu. Düşünsene bir, daha sen bilmiyorsun kendini, onlar nasıl anlasınlar. (S… ses çıkarmaz.) Ama dur, sen bilmiyor değilsin, sadece bilmezlikten geliyorsun. (yine alay ederek ve karşısındakinin canını acıtmak isteyen biri gibi) Haklısın, kırışıklıkların dışında neler neler var daha değil mi? Her birini bilmek bir yenisine sahip olmana neden oluyor.

S…: (kafasını kaldırmadan yüksek sesle) Seni bana sayıyla mı verdiler, çek git başımdan!

K.. : Beni kovuyorsun da, peki sen ne zaman gideceksin?

S…: (sıkkın bir şekilde) Nereye?

K…: (bu durumdan çok eğlenerek) Yapma, bilmiyormuş gibi davranma.

S…: (kalkıp K…’nın yüzüne doğru bağırarak) Bilmiyorum işte Allah’ın cezası bilmiyorum!!

K…: (sakince) Ben biliyorsam sen de biliyorsundur. ..

(S… cevap vermez ve yazı masasına dönüp oturur)

K…: (gerçekten üzülmüş birinin ses tonuyla) Suskun kalman, her zaman evet demektir. Keşke o da bunu anlasaydı değil mi?

S…: Kapa çeneni….

K…: (S…’nin yanına gidip ellerini S…’nin omuzlarına koyar) Ne oldu, sessizleştin bir anda. Hadi yapma her şey gibi bunu da unutamayacağını biliyorsun. Kendini kandırma aşkım. Hiçbir şeyi unutmazsın sen. Eğer unutsaydın ben burada olmazdım.

(dönüp tekrar yatağa oturur)

K…: Tamam tamam, bugünü ve geleceği bir kenara atalım, geçmişi de uykusundan etmeyelim. Hadi gel her şeyin başlangıcı olan şeyleri konuşalım.

(kendini yatağa bırakır, sol elini kaldırıp tavana görünmez şekiller çizmeye başlar)

K…: Onlar burada, hep buradaydılar. Biliyorum ara sıra aklına geliyor… Ama nedense üzerinde durmuyorsun. (elini indirip kollarını iki yana açar) Aslında biliyor musun şaşırıyorum bu tutumuna. (S… sandalyesini döndürüp ona bakar) Biz hayaller kurmakta çok başarılıyız,buna rağmen sen nasıl oluyor da onları beyninde, köhne bir odadaki bir çekmecede kilitli tutarsın,onları bir kenarda saklamaya nasıl devam edersin.

S…: (gözlerini kısarak) Dalga mı geçiyorsun benle?

K…: (bir anda yatakta doğrulup gülmeye başlar, az önceki üzgün halinden eser kalmamıştır) Hahaha evet!! Seni korkak! Harika olabilirdi ama sen onu da elinin tersiyle ittin ve uçup gitmesine izin verdin.

(S… nefretle K…’ya bakar ve hızla yazı masasına geri döner)

K…: A hadi ama bakma bana öyle…

S…: Rica etsem defolup gider misin?

K…: (yapmacık bir ağlama ile) Cık cık cık cık… Kırdın beni… Halbuki herkes çekip gittiğinde, seni terk ettiğinde sadece ben kalacağım yanında.

(son cümleyi söylerken büyük keyif almış gibiydi)

K…: Oysa senin şu yaptığına bak. Tek gerçek dostunu kovuyorsun. Hiç yakıştıramadım… Hele şu yüzündeki ifade yok mu? Bana bir hastalıkmışım gibi bakıyorsun.

S…:Hastalıklardan kurtulmanın yolları var ama aynı şey senin için geçerli değil maalesef!!

K…: (sevgililerin birbirine paytak hitaplarını taklit ederek) Aşkım yapma böyle…

S…: (sakince) Defol, o yılışık gülümsemeni de al ve git!!

(K… Odada dolaşmaya devam eder. 1-2 dakika ikisi de konuşmaz. K… yerde duran zarflardan birinin içinden çıkardığı fotoğraflara bakıyor,S… ise elindeki kalemle yavaşça içi su dolu yılbaşı küresine vuruyordu…)

K…: Bunları beğendim…

S…: (ona bakmadan küreye vurmaya devam eder) Neleri beğendin?

K…: Şu fotoğrafları, sen çekmiş olamazsın değil mi?

S…: (dönüp hangi fotoğraflardan bahsettiğine bakara) Hayır ben çekmedim.

K…: Biliyordum zaten, olduğu gibi görünen şeyler bunlar, basit ve yalansız, sen her zaman aksesuar ekler ve sahteleştirirsin kareleri.

(S… onu umursamamış gibi masasına dönüp küreyle oynamaya devam eder)

K…: O kafeye astıkları fotoğrafını hatırlıyor musun? (gülerek) Ondan daha berbat bir çalışman daha yoktur herhalde.(yücelterek aşağılar bir tavırla) İçine yağmur dolmuş bir şemsiye!!! Ne acınası bir manzara!!

S…: (sıkkınlığını belli ederek) Ne saçmalıyorsun sen?

K…: (eğlencesi yarıda kesilmiş gibi) Hiçbir şey… (telkin verici bir ses tonuyla) Sadece diyorum ki en nefret ettiğin şeylerin insanların en beğendikleri olması sence de garip değil mi?

S…: (sakince) O fotoğraftan nefret falan etmiyorum.

K…: Peki neden altına adını yazmalarını istemedin?

(kısa bir sessizlik olur S… Sandalyesiyle arkasında duran K…’ya dönerek)

S…: Sana ilginç bir şey söyleyeyim mi?

K…: (ellerini S…’nin dizlerine koyarak önünde diz çöker) Evet aşkım, dinliyorum…

S…: (K…’nın ellerini itip ayağa kalkar) Çok ilginç ama bazı insanlar tanınmak istemezler… (küçük gören bir tavırla) Eee tabi bunu anlamanı beklemiyorum sayın her şeyi bilen. Herkes senin gibi megaloman değil, bazılarımız saklanmayı sever…

K…: (yere oturup güler) Ahahahaaa son zamanlarda duyduğum en komik şey buydu sanırım… (yazı masasına yaslanarak, alaycı tavrıyla )Sen! Saklanmak! Şaka yaptın değil mi aşkım..
(doğrulup ayağa kalkar S…’nin yanına gider ellerini tutup onu dans etmeye zorlar) Sen! Bayan herkesin hayran olduğu yaratık! Kimse beni görmesin, bilmesin istiyorsun. Hayatının en büyük ikinci yalanını söylediğinin farkındasındır umarım!! Hahahaaahhaaa!!!!

(S… ondan kurtulup yatağına oturur)

S…: Bu konuşma bir sonuca varacak ve sen çekip gidecek misin?

K…: (yazı masasına oturup dağınık kağıtları toparlamaya koyulur) Yo iyi böyle… Bugün hiç konuşkan değilsin şaşırdım doğrusu, büyük değişme var sende,neden acaba?

S…: Seninle konuşmak istemiyorum, çekip gidersen eski halime dönerim!!

(K… kağıtları düzenledikten sonra kalemleri dizmeye başlamıştır)

K…: (sahte dudak büküşüyle döner)Beni istemiyor musun yoksa?

(S… cevap vermez yatağına uzanıp yerde duran yastığı alır)

K…: (gülümseyerek kalemleri dizmeye devam eder) Biraz daha buradayım belki birkaç hafta ya da ay..

(S… hızla geriye döner )

S…:Dalga geçiyorsun değil mi!!?

K…: (eğlence dolu sesiyle) Hayır aşkım, bu sefer ki durum sandığından da kötü… Düşünüyorum da belki bu sefer bir daha gitmemek üzere yerleşebilirim buraya…

(S… elindeki yastığı bırakıp yatağa sırt üstü uzanır, eliyle havaya olmayan şekiller çizmeye başlar. K… kalemleri düzenlemeyi bitirip S…’nin yanına yatar.)

K…: (S…’nin havadaki elini yakalayıp) Hadi ama gittiğim zaman hiç özlemiyor musun beni…

(kapı açılır ve A… başını içeri uzatır)

A…: Yemek hazır gelmiyor musun?
S…: Tamam geliyorum.

(A… kapıyı kapatıp gitmek üzereyken geri dönüp sorar)

A…: Sen kiminle konuşuyordun?
S…: (kalkar,sandalyesinde asılı olan hırkasını alıp giyerken) Hiç kimseyle. Sesli düşünüyordum sadece… Eee yemekte ne var?

(S… A..’nın yanına gider,tam kapıdan çıkarlarken, K… güler)

K…: (tavana görünmeyen şekiller çizmeye devam ederek) Görüşürüz aşkım!!

Hiç yorum yok:

Kırlangıç Sorunu

İki yıldır ormanın ortasına inşa edilmiş güzel bir sitede yaşıyorum. Neden ormanın ortasına inşa edilmiş güzel bir sitede yaşıyor...