wazzup
hay aq bu ne bu lan, ... :D:D
aYSu88
manyaq bunlr abi yaaaw muhahaha :))))
.
.
.
Yukarıdaki alıntıyı anlayanlara selam olsun, çok güldüm lan ilk gördüğümde, bu geceki lak lak muhabbetini blog yazısı yapıp başlık ararken yanımda duruyordu dergi alıntı yapayım ne olacak dedim, telif falan istemezler nasıl olsa dimi lan ahuheuhhae... (alıntı Uykusuz Dergi'den anlamayana da selam olsun, alsın okusun)
Arkadaşım Bro. Supernatural'ı izliyor, hani manyaklık derecesinde dizi takipçisi olmuş. Delirdi bir ara konuşurken, normal bir arkdaş muhabbeti yapıyorken, dertleşiyorken falan bir şey oldu buna, sanırsın şeytan girdi içine o derece ahahaskşljslolpaş... Bu geçlik nereye gidiyor azizim bilemiyorum, ama sonumuz iyi değil!
.
.
.
Bro :
hayat senin dostluklar senin ilişkiler senin
Bro :
herşey senin burda
Mimi Wonka:
ya felsefe yapma bana
Bro :
karar da tamamen senin olsun
Bro :
felsefe falan yapmıyorum be
Mimi Wonka:
acıktım zaten
Bro :
kimsenin dediğine bakma istediğini yap dicem sadece
Bro :
neresi felsefe
Mimi Wonka:
neyse
Bro :
hep açsın di mi
Mimi Wonka:
evet
Mimi Wonka:
olamaz mı
Bro :
supernaturalda senin gibi bişe avladılar
Mimi Wonka:
meyve yiyim bari
Bro :
bi yaratık
Mimi Wonka:
ahahaha
Mimi Wonka:
adi
Bro :
önce normal insan
Bro :
sonra acıkmaya başlıyo
Bro :
bastırılamaz bi şekilde
Bro :
inanılmaz bi şekilde yiyor
Bro :
yedikçe yiyor
Bro :
sonra kan görünce dayanamaz oluyor
Bro :
ve bir kez insan etinin tadını aldığında yüzü ve dişleri değişiyor
Bro :
yaratığa dönüşüp aralıksız taze et arıyor
Bro :
insan eti
Bro :
onu da yalnızca tamamen yakarak öldürebiliyolar
Bro :
kurşun işlemiyor
Mimi Wonka:
höh gece gece ne diyeyim sana
Bro :
Mimi Wonka:
manyak mısın olm
Mimi Wonka:
ben ona benziyorum yani
Bro :
merve
Bro :
ben supernatural oldum
Bro :
Mimi Wonka:
kapını pencereni iyi kapat derim bu gece
Bro :
ahahah
Bro :
gelip yeme beni
Mimi Wonka:
aynen
Mimi Wonka:
yazık olur bu parlak zekana
Bro :
ahaha
Bro :
yakarım seni
Bro :
saçlarından tutuşlarım
Bro :
bal rengi falan kalmaz
Mimi Wonka:
taktın sende saçlarım ha
Mimi Wonka:
ne istiyon olum
Bro :
simsiyah olur kül ederim onları
Mimi Wonka:
ya git süğperneyçırıl izle sen
Bro :
her türlü yaratığı öldürme tekniğini biliyom
Bro :
bitti lan bitti
Mimi Wonka:
ahaha
Bro :
üstüme gelme ağlarım
Mimi Wonka:
lan iyice şu dizi manyağı fan kılap üyesi tiplere döndün ha
Mimi Wonka:
ne biçim diziymiş
Bro :
bi izle
Bro :
görcez senide
Bro :
dean dean diye gezecen ortalıkta
Bro :
15 yaş kızların gökhan diye gezmesi gibi
Mimi Wonka:
hey allam yareppim akıl fikir ihsan eyle
Mimi Wonka:
amin!
Mimi Wonka:
olum cidden liseli veletlere döndün sen
Mimi Wonka:
süğperneyçırılla kalkıp süğperneyçırıla yatıyorsun
Bro :
bitti lan
Mimi Wonka:
ahaha
Bro :
1.5 ay daha 1 bölüm bile izleyemeyecem
Bro :
zaten alastair denen piç meleklere kafa tuttu ayar oldum
Bro :
sam de bişe yapamıyo
Mimi Wonka:
arada ben sana süğperneyçırıl derim
Bro :
ne bok yiyecekler
Mimi Wonka:
aklına gelir üzülürsün
Bro :
gelir seni avlarım
Mimi Wonka:
ha iyice triplere gir
Bro :
hahaha
Bro :
sorma
Bro :
bak
Mimi Wonka:
baffy baffy de vampayır sileyır
Bro :
vampirin kafasını kescen
Bro :
başka türlü ölmez
Mimi Wonka:
ahahah
Bro :
kazık falan yalan
Bro :
vendigo görürsen yakman lazım
Bro :
adamı çiğ çiğ yiyor ipneler
Mimi Wonka:
vendigo ne be
Bro :
yaratık
Bro :
manyak bişe
Bro :
shape shifterlar çok tehlikeli
Bro :
her gördüğü insana dönüşüyo
Mimi Wonka:
öyle grup var lan
Bro :
gözleri parladığı anda görmen gerek
Bro :
yoksa tanıyamazsın
Bro :
onu da gümüşle öldürmen gerek
Bro :
kalbine gümüş saplayacaksın
Mimi Wonka:
he bunlar var diyon yolda izde dikatli yürüyeyim
Bro :
ya da gümüş kurşun
Bro :
demon lar en kötüsü
Mimi Wonka:
Bro :
içine kaçabiliyolar
Bro :
onlarıda devil trap kurup içine hapsedecen
Bro :
sonra latince ayinle uçurcan
Mimi Wonka:
iyice kafan skilmiş olum senin manyak olmuşsun
Mimi Wonka:
yakında vatikana falan gidip
Bro :
Mimi Wonka:
şeytan çıkarıcı olursun sen
Bro :
yalnız sarı veya beyaz gözlü demon görürsen kaç
Bro :
colt lazım
Mimi Wonka:
ya bi sus lan
Bro :
bir tek o tabancanın mermisi öldürür onları
Bro :
sarı gözlü azazel
Bro :
bi araştır neymiş bak
Bro :
beyaz gözlüde lilith
Mimi Wonka:
ahaha allah seni, araştırıyım mı?
Mimi Wonka:
Bro :
lilith lucifer i serbest bırakcak
Bro :
onun etrafında dönüyo olay
Bro :
çıldırdım lan galiba
Bro :
tutamıyom kendimi
Bro :
durdur beni merve
Bro :
ahahahaha
Bro :
Mimi Wonka:
iyice manyklaşmışsın sen
Mimi Wonka:
aç poker falan izle
Bro :
rahatladım
Mimi Wonka:
hayata dön
Bro :
burdayım
Bro :
ok
Bro :
sorun yok
Mimi Wonka:
ben gidiyorum ama
Mimi Wonka:
şu konuşmayı blog a koyayım
Bro :
işin yok niye gidiyon
Bro :
Mimi Wonka:
gidip uyuyacağım
Bro :
aman uyu
Bro :
güzellik uykusu dimi
Mimi Wonka:
ben zaten güzelim lan
Mimi Wonka:
sen yat o uykuya
Bro :
git uyu da güzelleş prenses
Bro :
ahahaha
Bro :
bi laf vardır bildinmi
Bro :
ben güzelden anlarım
Mimi Wonka:
ahaha kıvır beybi
Bro :
neyi kıvırayım la
Mimi Wonka:
dur dur bu güzel lafları geçen yerleride koyayım da
Bro :
seçmece yapma yiyosa
Mimi Wonka:
normal kızlardan sansınlar beni
Bro :
hepsini koy bakalım
Bro :
hahahahaha
Bro :
şirretsin sen
Bro :
seni avlayacam ulan
Mimi Wonka:
allam yareppim
Bro :
hunter moduna giriyorum
Mimi Wonka:
hala av diyo
Mimi Wonka:
git yat lan
Bro :
sen yat lan
Bro :
uykusu olan sensin
.
.
.
ki nedir yani 3 Kul hüvallâh 1 Elham okudun mu olmuş bitmiştir!
28 Kasım 2008
27 Kasım 2008
The Breakfast Club (1985)
26 Kasım 2008
Akşam Olunca Eve Dönüş Yolunda Dinlenen Şarkılar Vol.1
.
.
.
Yeni bir Volume sıralamasına başlıyorum bugün. Yolculuk sırasında müzik dinlemenin zevki başkadır tabi. Ama bahsettiğim şey o değil.
Bazı parçalar vardır ki onları yorucu bir günün sonunda eve dönmek için trafikte takılmışken, etrafınızdaki insanları göz ucuyla seyredip arada buğulu camdan dışarı bakıp kendi küçük dünyanızda kurduğunuz güzel hayallerinizi düşlerken dinlersiniz. Bazı hastalıklı beyinler (benim gibiler) kurdukları hayallere saplantılı derecede bağlanıp, hayal dünyalarının eşiğinden içeri her adım atışlarında farklı bir insan olurlar. Duruşları, bakışları, konuşmaları hatta sesleri bile değişir, farklı bir perdeden başka birinin sesiyle konuşurlar.
Eve dönüş yolları kimseyle değil de, kendi içinizde kendinizle konuştuğunuz anları barındıran zamanlardır. O zamanlarda böyle şarkılar dinlenir, akşam ışıklarının oluşturduğu gölgelerin altından geçerken ya da bir başka hayal evinin kapısından içeri girerken...
.
.
Yeni bir Volume sıralamasına başlıyorum bugün. Yolculuk sırasında müzik dinlemenin zevki başkadır tabi. Ama bahsettiğim şey o değil.
Bazı parçalar vardır ki onları yorucu bir günün sonunda eve dönmek için trafikte takılmışken, etrafınızdaki insanları göz ucuyla seyredip arada buğulu camdan dışarı bakıp kendi küçük dünyanızda kurduğunuz güzel hayallerinizi düşlerken dinlersiniz. Bazı hastalıklı beyinler (benim gibiler) kurdukları hayallere saplantılı derecede bağlanıp, hayal dünyalarının eşiğinden içeri her adım atışlarında farklı bir insan olurlar. Duruşları, bakışları, konuşmaları hatta sesleri bile değişir, farklı bir perdeden başka birinin sesiyle konuşurlar.
Eve dönüş yolları kimseyle değil de, kendi içinizde kendinizle konuştuğunuz anları barındıran zamanlardır. O zamanlarda böyle şarkılar dinlenir, akşam ışıklarının oluşturduğu gölgelerin altından geçerken ya da bir başka hayal evinin kapısından içeri girerken...
23 Kasım 2008
Çemkirik.
Yapacak yeni birşeyler bulamadığınız zaman eskileri karıştırıyorsunuz. Hani "nerden nereye" der gibi. Biz insanlar durup dururken aranan yaratıklarız ve başımıza ne geliyorsa bu yüzden geliyor. Bu geceki açıklayıcı bilgimiz buydu. İNSANLAR SALAK! Sende salaksın, bende... Dersen ki sen daha salaksın, o zaman sen daha salaksın!
22 Kasım 2008
Bağımsız (-lığı tartışmaya açık) Satır Başları Vol.5
.
.
.
Smoky'nin kedisi Aslan ki kendisi bir şekilde Smoky hanımı tanıyan herkesin kedisidir, kaybolmuş -YİNE-... Bu sexkolik kedi kim bilir yine hangi aşifte dişinin peşine takılıp nerelere gitti diye düşünmek, olur olmadık yerlerde kapalı kalmış olabileceği olasılığının kafaları kurcalamasından daha iyi şu an için. Smoky, 2'dir gidip "Aslaaan, seni sapık ruhlu azgın kedi, seni şişko yağ tulumu, hangi delikteysen çık ortaya delirtme beni" şeklinde tatlı dille aradı Aslan pisiyi. Ama yok. Yarın olmadan kapının dibine gelir diye umuyorum ben, arkadaşlar arasında facebookmuş msnmiş bilmem neresiymiş bu kadar konuşulup, mıncırılmak suretiyle sevilip şımartılırsa böyle başına buyruk olur işte. Nerde sabah edecek kim bilir...
Karaköy iskelesi çökmüş, canlı yayın izledim, iyi ki sabah olmamış bu olay. Bro.'dan aldığım bilgiye göre zaten vapur seferleri durdurulmuş-muş, ya da başlatılmamıştı da demiş olabilir tam hatırlayamadım şimdi. Gerçi bilgi kaynağı Bro. olunca pak de önem vermemek lazım ne söylendiğine, o başka konu ahahhaaa...
Sevgili BuzCevher'i beyefendinin blog alemi ile paylaştığı 50'lerin ve 60'ların muhteşem parçalarını dinliyorum 2 saattir. Ki siyah beyaz filmleri tekrar tekrar izleyesim geldi. En sevdiğim "We're No Angels" ile başlar, araya bol Marilyn'li filmler sıkıştırırım, "West Side Story" izleyesim de var aslında, bilemiyorum belki biraz daha eskilere gidip Chaplin olabilir, sonra dönüp Casablanca izlerim. Ya da gider yatarım işim ne bu saatten sonra değil mi?
Film dedim aklıma geldi, Igby Goes Down sonrası deli gibi yeni filminin vizyona girmesini beklediğimiz (ki bu kişiler bendeniz Mimi, Alasse hanım kızımız ve Smoky hatunu) Kieran Culkin beyefendinin, Alec Baldwin bey amca ile kotardığı yeni filmleri Lymelife 2009 Nisan'da, pek saygı değer, her biri 7.sanat experi olan insanların yaşadığı Amerika'da vizyona giriyor. Hani sadece vakit geçirmek için film izlemeyen benim gibi insanların bulunduğu yerlere kadar gelemeyen bu filmin ne kadar güzel olduğu konusu belli kişilerce tartışmaya açıktır.
Geçen ay biri sordu;
- Çok paran olsa ne yaparsın?
- Harcarım.
... böyle basit bir cevap vermem benim günlük zevkleri olan, vurdumduymaz biri olduğumu kanıtlıyormuş. Bence bu cevap benim yaşamak dışında pek de bir amacı olmayan sıradan biri olduğumun kanıtı sadece. Yani durup "şunu bunu alır, şöyle böyle yaparım" diye listeleme olayına girmemem, benim hayalleri olmayan biri olduğumu değil, aksine çok hayalci olduğu için konuşmaya, anlatmaya, anlaşılır olmaya hali olmayan biri olduğumu kanıtlar (kanıtlamasa da çok da umurmdaydı hani). Harcarım cevabını verdiğim de neler neler yapacağımı anlayan en az 3 kişi var şu dünya da. Yeter bana!
Bir de canım ton balığı istedi gidip yiyeceğim, hadi iyi geceler okuyucu.
.
.
Smoky'nin kedisi Aslan ki kendisi bir şekilde Smoky hanımı tanıyan herkesin kedisidir, kaybolmuş -YİNE-... Bu sexkolik kedi kim bilir yine hangi aşifte dişinin peşine takılıp nerelere gitti diye düşünmek, olur olmadık yerlerde kapalı kalmış olabileceği olasılığının kafaları kurcalamasından daha iyi şu an için. Smoky, 2'dir gidip "Aslaaan, seni sapık ruhlu azgın kedi, seni şişko yağ tulumu, hangi delikteysen çık ortaya delirtme beni" şeklinde tatlı dille aradı Aslan pisiyi. Ama yok. Yarın olmadan kapının dibine gelir diye umuyorum ben, arkadaşlar arasında facebookmuş msnmiş bilmem neresiymiş bu kadar konuşulup, mıncırılmak suretiyle sevilip şımartılırsa böyle başına buyruk olur işte. Nerde sabah edecek kim bilir...
Karaköy iskelesi çökmüş, canlı yayın izledim, iyi ki sabah olmamış bu olay. Bro.'dan aldığım bilgiye göre zaten vapur seferleri durdurulmuş-muş, ya da başlatılmamıştı da demiş olabilir tam hatırlayamadım şimdi. Gerçi bilgi kaynağı Bro. olunca pak de önem vermemek lazım ne söylendiğine, o başka konu ahahhaaa...
Sevgili BuzCevher'i beyefendinin blog alemi ile paylaştığı 50'lerin ve 60'ların muhteşem parçalarını dinliyorum 2 saattir. Ki siyah beyaz filmleri tekrar tekrar izleyesim geldi. En sevdiğim "We're No Angels" ile başlar, araya bol Marilyn'li filmler sıkıştırırım, "West Side Story" izleyesim de var aslında, bilemiyorum belki biraz daha eskilere gidip Chaplin olabilir, sonra dönüp Casablanca izlerim. Ya da gider yatarım işim ne bu saatten sonra değil mi?
Film dedim aklıma geldi, Igby Goes Down sonrası deli gibi yeni filminin vizyona girmesini beklediğimiz (ki bu kişiler bendeniz Mimi, Alasse hanım kızımız ve Smoky hatunu) Kieran Culkin beyefendinin, Alec Baldwin bey amca ile kotardığı yeni filmleri Lymelife 2009 Nisan'da, pek saygı değer, her biri 7.sanat experi olan insanların yaşadığı Amerika'da vizyona giriyor. Hani sadece vakit geçirmek için film izlemeyen benim gibi insanların bulunduğu yerlere kadar gelemeyen bu filmin ne kadar güzel olduğu konusu belli kişilerce tartışmaya açıktır.
Geçen ay biri sordu;
- Çok paran olsa ne yaparsın?
- Harcarım.
... böyle basit bir cevap vermem benim günlük zevkleri olan, vurdumduymaz biri olduğumu kanıtlıyormuş. Bence bu cevap benim yaşamak dışında pek de bir amacı olmayan sıradan biri olduğumun kanıtı sadece. Yani durup "şunu bunu alır, şöyle böyle yaparım" diye listeleme olayına girmemem, benim hayalleri olmayan biri olduğumu değil, aksine çok hayalci olduğu için konuşmaya, anlatmaya, anlaşılır olmaya hali olmayan biri olduğumu kanıtlar (kanıtlamasa da çok da umurmdaydı hani). Harcarım cevabını verdiğim de neler neler yapacağımı anlayan en az 3 kişi var şu dünya da. Yeter bana!
Bir de canım ton balığı istedi gidip yiyeceğim, hadi iyi geceler okuyucu.
20 Kasım 2008
.
.
.
Bu ülkede kitaplar çok mu pahalı yoksa ben mi pintileşmeye başladım. Kitaba verdiğim paraya acımam ben, gerçekten. Ama dün ilk kez bir kitabı elime alıp da fiyat etiketini gördükten sonra "ohaa çok pahalıymış lan" diyerek almaktan vazgeçtim. Ki aslında kredi kartına 4 taksit yapıyorlar biliyorum.
Korsan kitap alımına karşıyım ve gururla söylüyorum hiç almadım. Diyeceksin ki netten albüm indiriyorsun ama. Evet indiriyorum ama "yazarlar ki acırım onlara bir Rock Star olamadıkları için" dersem anlarsın ne demek istediğimi. Dünya da yazarlık kadar şerefsiz, arkadan vuran, yüzüstü bırakan bir meslek daha yoktur ki zaten yazarlık ikinci bir mesleğin yanında yapılırsa karın doyurur. (tabi belli değerleri ve tabuları eleştirip prim yapabilir, birilerinin istediklerini yazabilir veya bir gece kafede oturup yazmaya başladığım bir anda ilham geldi yalanını uydurup kitleleri kör edecek derecede fantastik kurgular yaratma ekibine katılabilirsiniz)
Yeraltı edebiyatı bölümüne gittim bende yavaş yavaş, elimi çektim zengin kitleler için yazılmış süslü kapaklı kitaplardan. Jack Kerouac aldım, Bob Dylan'ın '59 yılında okuyup "hayatımı değiştirdi" dediği kitabını. Kurt Vonnegut aldım sonra Breakfast of Champions, hani filmi de var izlemişsindir belki. Bi de Richard Brautigan aldım ki manyak bir sapkın okunmaya değerdir bence.
Bu 3 kitaba verdiğim para elimden bıraktığım kitabın parasına eşdeğerdi. Toplamda 784sayfa almışım. Diğer tarafta 200 sayfadan vazgeçtim. Karlı bir alışveriş yapmışım diye düşünüyorum. Çok garip ama Türkiye'de insanlar kitapları bile popülaritesine göre alıyor sanırım. Fiyatlarının ne olduğu umurlarında bile değil.
.
.
Bu ülkede kitaplar çok mu pahalı yoksa ben mi pintileşmeye başladım. Kitaba verdiğim paraya acımam ben, gerçekten. Ama dün ilk kez bir kitabı elime alıp da fiyat etiketini gördükten sonra "ohaa çok pahalıymış lan" diyerek almaktan vazgeçtim. Ki aslında kredi kartına 4 taksit yapıyorlar biliyorum.
Korsan kitap alımına karşıyım ve gururla söylüyorum hiç almadım. Diyeceksin ki netten albüm indiriyorsun ama. Evet indiriyorum ama "yazarlar ki acırım onlara bir Rock Star olamadıkları için" dersem anlarsın ne demek istediğimi. Dünya da yazarlık kadar şerefsiz, arkadan vuran, yüzüstü bırakan bir meslek daha yoktur ki zaten yazarlık ikinci bir mesleğin yanında yapılırsa karın doyurur. (tabi belli değerleri ve tabuları eleştirip prim yapabilir, birilerinin istediklerini yazabilir veya bir gece kafede oturup yazmaya başladığım bir anda ilham geldi yalanını uydurup kitleleri kör edecek derecede fantastik kurgular yaratma ekibine katılabilirsiniz)
Yeraltı edebiyatı bölümüne gittim bende yavaş yavaş, elimi çektim zengin kitleler için yazılmış süslü kapaklı kitaplardan. Jack Kerouac aldım, Bob Dylan'ın '59 yılında okuyup "hayatımı değiştirdi" dediği kitabını. Kurt Vonnegut aldım sonra Breakfast of Champions, hani filmi de var izlemişsindir belki. Bi de Richard Brautigan aldım ki manyak bir sapkın okunmaya değerdir bence.
Bu 3 kitaba verdiğim para elimden bıraktığım kitabın parasına eşdeğerdi. Toplamda 784sayfa almışım. Diğer tarafta 200 sayfadan vazgeçtim. Karlı bir alışveriş yapmışım diye düşünüyorum. Çok garip ama Türkiye'de insanlar kitapları bile popülaritesine göre alıyor sanırım. Fiyatlarının ne olduğu umurlarında bile değil.
19 Kasım 2008
.
.
.
Beşiktaş'a geçiyorum motordayım. Sırt çantamı ayaklarımın arasına almışım, ellerim cebimde sağa sola bakıyorum bön bön. Karşımdaki sıralardan 2.sinde çok güzel bir kız oturuyor, üstü başı pek bir özenli, saçları fönlü, makyajı pek bir hoş, boynuna şu atkı/fular karışımı tam adını bilmediğim şeylerden dolamış, mavi renkli... Mini etek giymiş uzun ve güzel bacakları meydanda, bacaklarını toplamış hanım hanımcık duruyor.
Kıza bakıp içimden "ne güzel yahu maşallah tüüi tüüii tüüü" diyorum. Hayran kalınmayacak bir zerafet değil çünkü. Ne güzel yaratıklar var diye düşünüp müziğimi kısıyorum, motorun hareket etmesini beklerken camdan bakıyorum. Aklımda "otobüse mi binsem minibüse mi,tarafik ne durumdadır acaba" soruları var. Bu arada motor hareket ediyor iskeleden ayrılıyor. 2-3 dk. kendi kendime takılıp yanımdaki çocuğun ders notlarına bakıyorum falan. Sonra dönüp o kıza doğru baktığımda şok oluyorum. Saniyesinde "aman ne güzel kızcağız, maşallah" düşüncelerim tuzla buz oluyor, kafamda yarattığım imaj yerlebir! Beynimden kırılan cam sesleri geliyor hatta, o derece.
O çok beğendiğim güzel kız deli gibi tırnaklarını yiyor çünkü. Sağ elinin işaret parmağı ağzında geziniyor. Bazen elini döndürüp farklı şekillerde ısırmaya çalışıyor lunulasını, daha iyi kemirebilmek için pozisyon arıyor. Arada durup tırnağına bakıyor "acaba neresi kaldı kemirmediğim" diye düşünüyor belli. Bunu benden başka fark eden var mı acaba merakıyla etrafıma bakınıyorum, yanımdaki çocuk notlarını okuyor hala, diğer tarafımdaki bayansa zaten nerde olduğunun bilincinde bile değil gibi...
Müziğimin sesini açıyorum. Kalın sweet montumun kapüşonunu geçiriyorum kafama, gözlerimi kapatıp beynimi çalan parçaya veriyorum. Jack Black bile silemiyor o mide bulandırıcı görüntüyü, üzülüyorum.
.
.
Beşiktaş'a geçiyorum motordayım. Sırt çantamı ayaklarımın arasına almışım, ellerim cebimde sağa sola bakıyorum bön bön. Karşımdaki sıralardan 2.sinde çok güzel bir kız oturuyor, üstü başı pek bir özenli, saçları fönlü, makyajı pek bir hoş, boynuna şu atkı/fular karışımı tam adını bilmediğim şeylerden dolamış, mavi renkli... Mini etek giymiş uzun ve güzel bacakları meydanda, bacaklarını toplamış hanım hanımcık duruyor.
Kıza bakıp içimden "ne güzel yahu maşallah tüüi tüüii tüüü" diyorum. Hayran kalınmayacak bir zerafet değil çünkü. Ne güzel yaratıklar var diye düşünüp müziğimi kısıyorum, motorun hareket etmesini beklerken camdan bakıyorum. Aklımda "otobüse mi binsem minibüse mi,tarafik ne durumdadır acaba" soruları var. Bu arada motor hareket ediyor iskeleden ayrılıyor. 2-3 dk. kendi kendime takılıp yanımdaki çocuğun ders notlarına bakıyorum falan. Sonra dönüp o kıza doğru baktığımda şok oluyorum. Saniyesinde "aman ne güzel kızcağız, maşallah" düşüncelerim tuzla buz oluyor, kafamda yarattığım imaj yerlebir! Beynimden kırılan cam sesleri geliyor hatta, o derece.
O çok beğendiğim güzel kız deli gibi tırnaklarını yiyor çünkü. Sağ elinin işaret parmağı ağzında geziniyor. Bazen elini döndürüp farklı şekillerde ısırmaya çalışıyor lunulasını, daha iyi kemirebilmek için pozisyon arıyor. Arada durup tırnağına bakıyor "acaba neresi kaldı kemirmediğim" diye düşünüyor belli. Bunu benden başka fark eden var mı acaba merakıyla etrafıma bakınıyorum, yanımdaki çocuk notlarını okuyor hala, diğer tarafımdaki bayansa zaten nerde olduğunun bilincinde bile değil gibi...
Müziğimin sesini açıyorum. Kalın sweet montumun kapüşonunu geçiriyorum kafama, gözlerimi kapatıp beynimi çalan parçaya veriyorum. Jack Black bile silemiyor o mide bulandırıcı görüntüyü, üzülüyorum.
16 Kasım 2008
Bağımsız Satır Başları Vol.4
Blog sayfama uzun zamandır birşey yazamayınca kendimi kötü hissediyorum, bir de cep telefonuma mesaj atan bir arkadaşım aynen şu şekilde;
"Lan neden yeni bir şeyler yazmıyorsun, amma tembel oldun haa!"
deyince, kendime kızmam mı desem artık yoksa acımam mı(?) bin kat daha arttı. Aslında yalan olmasın, önce gelen mesajın ne manaya geldiğini anlamamıştım. Cevap olarak "azizim yalnış attın herhalde, tembel kısmı tamam da başını çözemedim" yazdım. Sonra anladım blog sayfamı okuyan ama bana bunu bildirme zahmetine girmeyen bir arkadaşım daha varmış.
Sipariş üzerine de yazılmıyor ki anasını satayım. Aslında aklımada bir sürü konu var. Hatta blog panelim yayımlanmamış taslaklarla dolu. Bir türlü yazdığım şeyin sonunu getiremiyorum. O yüzden kafa göz kıran cinsten "Bağımsız Satır Başları" yaratmaya başlıyorum, tam da şu an.
__________________________________________________
* En iyi arkadaşım evleniyor, aslında bununla ilgili bir yazı yazmaya başlamış ama yayımlamadan taslak tarlama bırakmıştım, şimdi yine bir başka Haziran'da düğüne gideceğim korka korka!... Bu gittiğim 3. veya 4. düğün olacak, en son gittiğim düğündeki çift hala evli, zaten 3 ay mı ne oldu evleneli. Burak Kut'tan alıntı yapalım hemen; tahtalara vur, dağlara taşlara...
* Geçen gün minibüsteyim, Gölcük'te... Metallica'nın indirip de baştan sona dinleyemediğim son albümünü açmışım, bangır bangır çalıyor. Diyeceksin "neden böyle bir öküzlük yapıyorsun, özenti misin sen, ergenliğini tamamlayamadın da hala anlamsız bir öfke içinde misin, nedir abicim yani ne ayaksın" diyeniniz vardır. Benim ki piçlik abi, gıcıklık olsun diye yapıyorum sanırım, bir olayım yok yani, kısık sesle dinlesem de bişi fark etmez, albüm yine skindirik yine skindirik... Olay albüm değil zaten, yüzüme tip tip bakan, iktidar yanlısı yaftası yapıştırdığım teyzeye ettiğim laf ve aldığım tepki;
- Bu ne ki ben sana bi de Dimmu Borgir açayım da bak herifler ne ayakmış.
- Terbiyesiz!
Çevirdi kafasını önüne, ben ayaktayım vs... Çok güldüm okuyucu, Dimmu Borgir diyerek nasıl bir küfür ettiğimi sandı bilemiyorum. Bu yeni nesilde terbiye kalmadı tarzında birşeyler mırıldandı ben arkada boşalan bir yere yönelirken, herhalde 22 yaşında olduğumu bilse küfür edip döverdi beni.
* Bu arada ŞoK çalışanlarını seviyorum, alkol alırken bana kimlik soranları var hala, iltifat ediyorsunuz çocuklar :$
* Neden kimse konusuz bir program yapmıyor. Mesela ben olsam yapardım. Huysuz Virjin ile Görücü Usulü'nün fragmanını görünce ablam attı bu fikri, ille bir format olmak zorunda mı canım diyerekten. Doğru söylüyor, "Mimi Wonka ile Kafana Göre" diye bir program yapmak istiyorum ben, konu yok birşey yok. İsteyen istediğini yapardı. Süper olurdu bence. Duyun beni!...
* Erdem beyle bir gece sırf eğlence olsun diye oturup yazdığımız bir -izm'imiz var bizim. Akımın adı tabi ki de; "Kafana Göreizm" şu an için17 maddesi var. Geyik olsun diye ortaya çıktı falan ama devam edilebilir bence ki Erdem bey'i dürtüklersem manifesto bile yazar o. En sevdiğim 2 maddesini her önüme gelen yere not düşüyorum, eğlenmek için ki bunlardan biri;
* Elveda bira dedim az evvel son mariachi black'ciğimi bitirirkene. Beleş olmadığı (ısmarlanmadığı) sürece bu ülkede bira içmem ben bir daha. Fiyatları düzene soksunlar lütfen. Alkol zevkimizin de içine ettiler, artık en azından bu parayı vermeme değer dediğim Kalecik, Kavaklıdere ve Sarafin çeşitleriyle takılacağım. ( elinde Casillero del Diablosu olana kapım açık, bizdeki bitti be hacı:mü )
* Yıl 2001, yaşlarına göre iğrenç zevkleri olan iki kardeş (ki psychiatrist Crane kardeşlerin bayan olan (yandan yemişleri) denebilirdi bizim için eğer bende psikoloji okumuş olsaydım) İstanbul'a gitmişiz 4. Murat operasını izleyip döneceğiz. Ondan önce Fındıkkıran'a gidecektik ki biletlerimiz yanmıştı ablam grip olduğu için, gidememiştik. Şimdi düşünüyorum da o yaşlarda iğrenç sayılabilecek zevklerim varken, bugün sinemaya bile zorla gidiyorum ki gitmiyorum(!) Ne oldu acaba, odunlaştım, 5'e 10 kalaslaştım.
* Eğtimime devam etme planlarımın hepsi fos çıkacak gibi, bekle beni ÖSS, sana geliyorum Allah'ım!... (Bu sefer Mimar Sinan'da okumak istiyorum, mekan güzel)
Bitti tamam, rahatladın mı lan Bro! Pis şey, gülünce yazamıyorum işte, serseri kişilik! (şaka tabi, zaten bu sözlerime alınırsan eğer en adi insansın :Ç )
"Lan neden yeni bir şeyler yazmıyorsun, amma tembel oldun haa!"
deyince, kendime kızmam mı desem artık yoksa acımam mı(?) bin kat daha arttı. Aslında yalan olmasın, önce gelen mesajın ne manaya geldiğini anlamamıştım. Cevap olarak "azizim yalnış attın herhalde, tembel kısmı tamam da başını çözemedim" yazdım. Sonra anladım blog sayfamı okuyan ama bana bunu bildirme zahmetine girmeyen bir arkadaşım daha varmış.
Sipariş üzerine de yazılmıyor ki anasını satayım. Aslında aklımada bir sürü konu var. Hatta blog panelim yayımlanmamış taslaklarla dolu. Bir türlü yazdığım şeyin sonunu getiremiyorum. O yüzden kafa göz kıran cinsten "Bağımsız Satır Başları" yaratmaya başlıyorum, tam da şu an.
__________________________________________________
* En iyi arkadaşım evleniyor, aslında bununla ilgili bir yazı yazmaya başlamış ama yayımlamadan taslak tarlama bırakmıştım, şimdi yine bir başka Haziran'da düğüne gideceğim korka korka!... Bu gittiğim 3. veya 4. düğün olacak, en son gittiğim düğündeki çift hala evli, zaten 3 ay mı ne oldu evleneli. Burak Kut'tan alıntı yapalım hemen; tahtalara vur, dağlara taşlara...
* Geçen gün minibüsteyim, Gölcük'te... Metallica'nın indirip de baştan sona dinleyemediğim son albümünü açmışım, bangır bangır çalıyor. Diyeceksin "neden böyle bir öküzlük yapıyorsun, özenti misin sen, ergenliğini tamamlayamadın da hala anlamsız bir öfke içinde misin, nedir abicim yani ne ayaksın" diyeniniz vardır. Benim ki piçlik abi, gıcıklık olsun diye yapıyorum sanırım, bir olayım yok yani, kısık sesle dinlesem de bişi fark etmez, albüm yine skindirik yine skindirik... Olay albüm değil zaten, yüzüme tip tip bakan, iktidar yanlısı yaftası yapıştırdığım teyzeye ettiğim laf ve aldığım tepki;
- Bu ne ki ben sana bi de Dimmu Borgir açayım da bak herifler ne ayakmış.
- Terbiyesiz!
Çevirdi kafasını önüne, ben ayaktayım vs... Çok güldüm okuyucu, Dimmu Borgir diyerek nasıl bir küfür ettiğimi sandı bilemiyorum. Bu yeni nesilde terbiye kalmadı tarzında birşeyler mırıldandı ben arkada boşalan bir yere yönelirken, herhalde 22 yaşında olduğumu bilse küfür edip döverdi beni.
* Bu arada ŞoK çalışanlarını seviyorum, alkol alırken bana kimlik soranları var hala, iltifat ediyorsunuz çocuklar :$
* Neden kimse konusuz bir program yapmıyor. Mesela ben olsam yapardım. Huysuz Virjin ile Görücü Usulü'nün fragmanını görünce ablam attı bu fikri, ille bir format olmak zorunda mı canım diyerekten. Doğru söylüyor, "Mimi Wonka ile Kafana Göre" diye bir program yapmak istiyorum ben, konu yok birşey yok. İsteyen istediğini yapardı. Süper olurdu bence. Duyun beni!...
* Erdem beyle bir gece sırf eğlence olsun diye oturup yazdığımız bir -izm'imiz var bizim. Akımın adı tabi ki de; "Kafana Göreizm" şu an için17 maddesi var. Geyik olsun diye ortaya çıktı falan ama devam edilebilir bence ki Erdem bey'i dürtüklersem manifesto bile yazar o. En sevdiğim 2 maddesini her önüme gelen yere not düşüyorum, eğlenmek için ki bunlardan biri;
- Madde 14: Her kural eğlence için vardır. Eğlencesiz kural kural değildir. Kontrolsüz güç de güç değildir zaten.
* Elveda bira dedim az evvel son mariachi black'ciğimi bitirirkene. Beleş olmadığı (ısmarlanmadığı) sürece bu ülkede bira içmem ben bir daha. Fiyatları düzene soksunlar lütfen. Alkol zevkimizin de içine ettiler, artık en azından bu parayı vermeme değer dediğim Kalecik, Kavaklıdere ve Sarafin çeşitleriyle takılacağım. ( elinde Casillero del Diablosu olana kapım açık, bizdeki bitti be hacı:mü )
* Yıl 2001, yaşlarına göre iğrenç zevkleri olan iki kardeş (ki psychiatrist Crane kardeşlerin bayan olan (yandan yemişleri) denebilirdi bizim için eğer bende psikoloji okumuş olsaydım) İstanbul'a gitmişiz 4. Murat operasını izleyip döneceğiz. Ondan önce Fındıkkıran'a gidecektik ki biletlerimiz yanmıştı ablam grip olduğu için, gidememiştik. Şimdi düşünüyorum da o yaşlarda iğrenç sayılabilecek zevklerim varken, bugün sinemaya bile zorla gidiyorum ki gitmiyorum(!) Ne oldu acaba, odunlaştım, 5'e 10 kalaslaştım.
* Eğtimime devam etme planlarımın hepsi fos çıkacak gibi, bekle beni ÖSS, sana geliyorum Allah'ım!... (Bu sefer Mimar Sinan'da okumak istiyorum, mekan güzel)
Bitti tamam, rahatladın mı lan Bro! Pis şey, gülünce yazamıyorum işte, serseri kişilik! (şaka tabi, zaten bu sözlerime alınırsan eğer en adi insansın :Ç )
01 Kasım 2008
can't have anyone over syndrome
Uzun zamandan sonra msne girdim Alässe Isis'e sms attım cevap vermedi bu saatte ya uyuyordur ya kulağında hafiften bir melankoli kitap okuyordur ya da sızmıştır bir yerde ya birileriyle ya tek başına. Cumartesi günü evde oturmaktır en iyisi aslında. Yanına alırsın hoş bir yaren zaten şu dünyada kaç tane yareni olabilir ömrü boyunca bir insanın. Kaç kişiye olduğunuz gibi görünmek istersiniz ki ömrünüz boyunca. 3-5 çok fazla 2-3 yeter 1 taneyi bulamayanlar var ne acı:D [başkalarının acınası hallerine gülüp gününüzü neşelendirin hayat diğerlerinin de iyiliğini düşünmeye vakit harcayamayacağınız kadar kısa çünkü] Tam bir yeraltı yazarı gibi konuştum, biri bana kahkaha atsın bu sen olma ama. Sen benim empoze yaratığımsın, aramızdaki sevginin elastik deformasyonu bozulmasın.
Bak;
Bak;
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Her Şey Yerli Yerinde
Babam öldü. (şekere bağlı kalp yetmezliği -covid nedenli- babam şeker gibi adamdı zaten) Yeğenim doğdu. (kendime teyze diyorum, hiç zorlanma...
-
Mart; pisileri dama göçermiş. Yoldan geçen adam yakacak kürek arıyor. Adet yerini bulsun diye. "yine çook eskilerden bir hey corç"...
-
Peki biz 2 gün boyunca ne yapacaktık bilgisayarsız. Bizler bağımlıydık o alete. Evde yapacak bişi de yoktu. Laptop ablamdaydı, ablam okulday...