20 Ağustos 2008

Bağımsız Satır Başları vol.2

(Belirli bir konu üzerinde yazamamayı "havalara" bağlamış Turşucuuuum, olabilir tabi, ama sanmıyorum ki benim paragraflarımın kopukluğu o yüzden olsun. Sıkılgan biriyim ben malum, yaş ilerledi azizim, oturup eskisi gibi kurgulu yazılar yazamıyorum artık. Aklıma esiyor bloga bişiler yazayım diyorum öyle ortaya çıkıyor yazılar. Alışanlar olmuştur diye düşünüyorum "bağımsız satır başlarıma" zaten karşımda biri olmadan ancak bu kadar muhabbet edebiliyorum ne yapalım. Zihin hastalığı da olabilir belki bu durum, zihninizi çok zorlarsanız iflas edebiliyordur belki. Depresyon falan diyorlar ona ama benim gibi ukala biri için uzak bir olay o, o yüzden direkt zihin hastalığı dedim. Ya da daha iyisi zihin tatili...)



Selamlar okuyucu, çok sıcak yine. Günlerdir su içerek yaşıyor sayılırım, atıştırmalık şeyler dışında başka birşey yiyemiyorum. Hava yemek yemeye uygun değil bence. 2 kilo vermişim, üstüne üstlük 3cm incelmişim pilates sayesinde. Evet pilates yapıyorum, bu işi kavrayıp 2 beden küçülmüş olan ablacığımdan bir kaç hareket kaptım, sabah akşam fazla zorlanmadan takılıyorum kendi halimde. Spor işinde kendimi zora sokmayınca bir güzel incelmeye başladım. Öyle spor salonuymuş, yok dakika tutmakmış, yok hocanın zorlamasıymış vs. benlik şeyler değil. Kimse bana ne yapmam gerektiğini söylemesin, anlatsın tabi eyvallah, ister 10 ister 20 kere yaparım orası onu ilgilendirmez. Zora sokamam kendimi, rahatıma düşkünümdür. Barbie bebek gibi olmaya meraklı değilim.Deli gibi spor yapamam öyle. Açıkcası az-çok farketmez, kilolu insanları zora sokmaya gelmez bence, yani bırakın kendileri birşeylere çabalayıp 1-2 kilo versinler, zaten devamını getirirler, spor hocalarının "zorlama, aşağılama" mantıklarını anlamıyorum yani. Adamı ağlatana kadar çalıştırdın, ee iyi tamam kaslar gelişti de o an gevşeyen sinirleri, yara bere içinde kalan ruhu ne yapacaksın, pardon?. "aynadaki yeni halini görünce herşeye değdi be diyecektir" demişti spor hocası bir arkadaş. "nah der amk!" demiştim bende. Hala da savunuyorum bu fikrimi "nah der abicim nah der!!"

Badly Drawn Boy dinliyorum şu an, aralara The Dandy Warhols serpiştirdim, hoş oldu sanki. Müzik işinde baya gerilerde kaldım gibi. The Verve albümünü dinledim en son, bir de Turşucuum Wolfmother yolladı "dinle bak yeni albümdenmiş" diyerekten. Başka birşeyden haberim yok desem yalan olmaz. Nostalji kıyılarındayım bu aralar, Still Got The Blues, Crow Jane, You Were Always On My Mind" falan dolanıyorum, elimde iykpod... O yine iyi be okuyucu, geçen gecelerden birinde yine Turşucuum'la oturuyoruz pc başında, bana Asfalt Dünya dinlememi söylüyor(güzel iş çıkarmış hoş elemanlar, çok sevdim) arada film falan laklaklarken başlıyoruz TSM dinlemeye, sanırım annemin Behiye Aksoy dosyasında bulduğum "at kadehi elindeeen, bin parçaya bölünsüüün, dökülsün meyler yereee, hatıralar gömülsüün" parçasını bulup listeye atmamla başlamıştı herşey. Nostaljinin gözünü çıkarmıştım o gece,sabaha kadar. "rakı-balık sofrasında muhabbet" potansiyeli yüksek biri olduğumu biliyordum da "hancı!! şarap doldur, müziği de aç, bu gece uzuun" arabeski yapabilitem olduğundan haberim yoktu. Öğrenmiş oldum, hoşuma gitti ehehe:)

Bir de bilir misiniz Gönül Yazar'ın seslendirdiği "Sen Bensiz Ben Sensiz" diye bir parça vardır, ne zaman dinlesem çocukken öğlen kuşağında izlediğim Yeşilçam filmleri geliyor aklıma, demek ki çok duymuşum o filmlerde bu şarkıyı. Ayrıca Gönül Yazar hanımefendi hem çok güzel bir sese sahipmiş hem de hakkaten taşmış abicim taşmış! Hayran kaldım kendisine.

Ablam dedim hani, pilatesle kilo veren hatun.Benden 1 yaş büyük sadece. Mesleğiyle "psikopat oldum hacıı" şeklinde dalga geçmeye alıştığı için, "mesleğiniz nedir?" diyen yeni tanıştığı insanlara, bazen duraksayıp cevap veriyor. Biliyorum ki aklından geçen "psikopatım" cevabını "psikoloğum" a çevirmekle uğraşıyor. Çok ciddi biridir başkalarının yanında, ama aslında vıcık vıcık bir yaratıktır. En iğrenç esprileri o yapar hep. Mesela geçen gün ne oldu... Olimpiyatlarda toprak zemini bir sonraki koşuya hazırlamak için düzeltirler hani, sarı bir araç girer gezinir etrafta falan. Annem bu konularla pek alakadar olmadığı için o aracı ilk gördüğünde "o ne arabası orda?" demişti. Ben açıklama yaparken ablam "dolmuş çekiyorlar orda" diye araya atlamıştı iğrenç bir şekilde. İnsan ister istemez gülüyor o an. Kahkaha atıyor hatta :D Yakın zamanda olduğu için aklımda bu kalmış, ama daha beter şeyler yapmışlığı (yapmışlığımız) da vardır. Kardeşlerimizi çok fena kandırırız mesela, 2 ay sürdürdüğümüz keklemelerimiz vardır. Birde birbirimizi haberdar ederiz, mesela ben kardeşlerden birini kandırırsam ablama haber veririm "böyle böyle kekledim haberin olsun çaktırma" diye, o da aynı şekilde. Şimdi aklıma geldi içimde kalmasın anlatayım, şimdi bizim ütü masasının yanında böyle camdan ibrik gibi bişi var, annem ütü için su bulunduruyor içinde çaydanlıktan kalan vs. işte en küçük kardeşim "bu ne suyu" diye sordu bundan 1 ay önce, bende hiç düşünmeden "hmm o mu? o okunmuş su, annem gece biz uyurken kazadan beladan korulanlım diye teker teker okuyup üfleyip yüzümüze serpiyor onu" dedim. Bu veletciğim hiç itirazsız, annemin bu "kaza bela gelmesin maazallah" konularına takık olduğunu bildiği için "yapar mı yapar" diye düşünüp inandı bana. Gidip birilerine sorar eder falan kesin deyip (ki genelde ablama sorar)ona sezdirmeden ablamı haberdar ettim böyle böyle diye.. Ve bu veletciğim ben gerçeği söyleyene kadar o ibriğimsi camdaki suyu okunmuş su sandı. velhasılıkelam ablamla iyi anlaşır, feci adam otlatırız. En iğrencimiz o dur ama. Başka bir ara Lady Jade'i nasıl kandırdığımızı anlatırım size. Hala kahkahalar atmamıza neden olan bir olaydır asjkalkakjdaha...

Kıskandığım çok insan var gerçekten. Hani kimsenin görünüşünü, sahip olduğu statü ve etiketini, şöhretini ya da yakışıklı sevgilisini, sağlıklı bebeğini, güzel ailesini kıskandığım yok. Benim kıskançlıklarım daha çok başkalarının yaşadığı eğlenceli extreme anılar oluyor. Çok "ah bende orda olsaydım ne güzel olurdu" dediğim olmuştur.İşte yine öyle bir kıskançlığım, hayran kalışlığım, gönülkoyuşluğum oldu ama bu en fazla içimde yer etti. Yani koydum kafaya bir yolunu bulup yapacağım, kaçarı yok.

Geçen gün kuzenim bizdeydi tatil için gelmişti Bodrum'a gitmeden bize uğradı falan fişmekan. Akşama kadar takıldık muhabbet, okul, iş, fotoğraf vs vs. Bana fotoğraf makinelerimi kendisi seçip,alıp, ayarlayı göndermiştir hep ki 2 tane de analog makine göndereceğini söyledi lafarasında. (ovv yeees!) Neyse işte... Elektronik olayını çözmüş bizim Ati, çift diplomasıyla buralarda bulduğu işleri beğenmeyerek Avrupa'da ikamet etmeye devam eden bir genç beyin. Yaptığı işten zerre kadar anlamıyorum ve açıkcası ilgimi de hiç çekmiyor. Oturup saatlerce muhabbet edebilecek kadar iyi-kötü ortak çoook noktamız var kendisiyle ama onun mesleği bu noktaların dışında kalıyor hep. Bu sefer geldiğinde babam; "bizim burda da sizin o türbinlerden yapılmaz mı?" dediği zaman, hiç oralı olmamıştım. Sonradan "olur amca aslında, ama iyi ölçmek lazım" vs vs diye rüzgar hızından bilmem ne yüksekliğinde falan bahsedince kulak kesildim. Bizim kuzen hani E.T. filminde gördüğümüz o rüzgar türbinlerinden yapıyormuş. Ciddi ciddi amelelikle başlamış, okurken inşaatlarında falan çalışmış yani vs. İlgimi çektiği fark edip elimdeki soyulmuş taze fındığı kapıp midesine indirirken başladı konuşmaya.

- Bi gün ne oldu biliyor musun. İşte, bakım için türbinlerden birine çıkmak lazım geldi, kimse istemiyor tabi, içinden çıkmak neyse de dışardan bağlı olsan da korkuyor insan. Ben dedim çıkarım ne olacak, başladım tırmanmaya, yanlardan bağlıyım ama arkam boş, ben çıktım baktım ne durumda vs. sonra yoruldum tabi bi de 70 metrelik boyu var nerden baksan esen rüzgarla yarım metre sallanıyor sağa sola, bi de hava yükseldikçe ferahlaşıyor insanın uykusu geliyor zaten ninni gibi rüzgar bi de sallanıyorsun beşik gibi.....

Babam bu arada girip metre, rüzgar, esneme payı, yok rüzgar hızı vs vs ile ilgili bişeyler sorduğu için muhabbet dağıldı bir an da. Yorulduğunda nasıl dinleniyorsun arkan boştaysa, içindeki kabloların bakırı, boyutu, bilmem nesi karıştı da karıştı. Maaliyetmiş, yok gölge etkisi, yok uğultusu, insandan uzağa yapılması gerektiği vs vs... Böyle devam ettikçe konu beni benden aldı işin ilginçliği, babam sorularını bitirip maaliyet hesaplamasına girince, kuzen devam etti.

-İşte artık her zaman ben çıkıyordum tepeye kadar. Alıyorum yanıma kahvaltımı kahvemi yukarda yiyorum içiyorum o manzaraya karşı, birde uyuyorum yarım saat, montlara sarıp sarmalanıp, çok esiyor çünkü... Ama dehşet birşey yaşamadan anlaşılmaz. Bak bir kerede hava şartları baya kötü gidiyor 1 haftadır yağmur falan kimse çıkmıyo yukarı o sırada, biz yine çalışıyoruz tabi içerdeyiz bu sefer gövdede. Yanımda İsveçli(Alman demiş de olabilir tam hatırlamıyorum) bir arkadaş var, biz çalışıyoruz işte kabloların arasında, dışardan gürültüler geliyor. Bir ara içerdeki elektrik kesildi ışıksız kaldık falan bilgisayarların ışığı var sadece, seslerde güçleniyor uğultu böyle, sonra titremeye başladı gövde, tutunacak yer arıyoruz falan. 2-3dk. sonra normale döndü herşey bizde işimize devam ettik, ne olduğunu anlamadık. Meğer biz içerdeyken yanıbaşımıza yıldırım düşmüş. Tepede bir yer zaten normal yani. Meğer onun uğultusu, titremesiymiş. O arkadaş korktu bir daha yağmur yağarken girmedi içine :D

Ben tabi "vaay be, hadi canım, yok yahu, hadi yaa" diye ağzım açık dinliyorum ayran budalası gibi. Yani hiç konuşmuyorum etmiyorum ki ben susmadan duramam. Yani okuyucum, anlayacağım Aticiğimi çok kıskandım. Ya gel de kıskanma abi. Cidden çok kıskanıyorum yahu, açık açık söyledim ona da. Bende gidip göreceğim, bende tırmanacağım diyesim geliyor hep. Tabi eğlencesine yoksa ne işim olur türbinmiş, rüzgarmış... Kimsede eğlence için beni içine sokmaz o aletin ya da tepesine çıkarmaz biliyorum. Ama olurda yaparlarsa buralarda (çünkü düşünüyorlar anlaşalım yapalım diye) kesinlikle inşaatında falan bulunacağım. Karar verdim. Yapacağım abi, tırmanacağım bende.

ALEA IACTA EST! (ok yaydan çıktı)

Bir zırvalamamı daha burada bitirirken, hepinize sağlık ve sıhhat dilerim efenim, arıza kalın.

4 yorum:

Buzcevheri dedi ki...

Oha yani... Ben yazıyı okumaya başlarken bu kadar uzun olduğunu farketmedim. Yazdığın bir şeye yazacağım yorum geliyor aklıma. Tabi okumaya devam edince ne diyeceğimi unutuyorum. Hepsini okuyup bitirdiğimde diyecek bir sözüm kalmadığını farkettim.. Hepsi uçmuştu.. =) Saygılar efendim. Tribünlü ve arıza günler..

mimi wonka dedi ki...

Sevgili Buz Cevheri; ne kadar uzun yazdığımı fark edemiyorum ki, kopuyor gidiyor. Kısa yazmaya çalışacağım artık, söz :$

(Süper)Cem dedi ki...

Kısa yazmaya çalışmayınız sevgili Mimi.. Gayet iyi oluyor, bağımsız oluyor yazı bitince aklımıza üşüşen düşünceler..

Efendim şahsen bende senin gibi düşünmekteyim bu "extreme olaylar karşısında duyulan kıskançlık" konusunda. ehehe. Dalmak, tırmanmak, tepelerden atlamak istiyorum ama yapamıyorum gıhh..

Umarım bir gün evet ehehe

İnsan keklemişliğim benim de çoktur. Aylar süren keklemelerim vardır hehe. Brutal bir haz duyuyor insan bu geyiklerden, bariz bir 65 bakışı..

Phaedrus dedi ki...

at kadehi elinden tecrübesinden sonra "sayko"luğun sınırlarını daha ne kadar zorlayabiliriz diye düşünmedim değil yani!

bak yaş ilerledi falan diyorsun adamı dellendirme. ben bu yaşımda düşünmeye başladım şu ilk yazıları copy/paste yapsak yeni diye yuttursak falan diye. yok abicim çıkmıyor bişey ama boşmu bırakalım blogcuğumuzu?

sizin kardeşlik ilişkinize hayranız zaten. ablanı da pek bi sevdik dolmuş fln neyse...

kıskançlığa diyecek birşey bulamıyorum beybi. senin sözünü sana satıyim ne diyim "bizim de günümüz gelecek huleeyyyn!" gargamel style.

bakın yazı sonunda kafada birşey kalmıyorsa yorum sırasında aynen bu şekilde yazıyı da takip ederekten yazıcaksınız süpsüper oluyor böyle

Kırlangıç Sorunu

İki yıldır ormanın ortasına inşa edilmiş güzel bir sitede yaşıyorum. Neden ormanın ortasına inşa edilmiş güzel bir sitede yaşıyor...