28 Haziran 2007
Neden Wonka?
Cidden çok soruldu bu soru "niye Wonka?" aslında aklıma ilk gelen cevap "size ne.." oluyor ama tabi akla gelen herşey söylenmez efem..Neyse işte tek bir açıklamam daha var, o da "Bilmiyorum.." aklıma geldi ve yeni lakabımı bu olarak ayarladım.. Mimi zaten tam benlik,uydurdum yani, Wonka'da tamamen Mr.Depp'in suçudur... Sanal karakterleri gerçekmiş gibi lanse ederseniz bende varolmayan bir fabrikatöre aşık olabilirim ki hele bu adam Depp'e benziyorsa olayı açıklamanın mantığı da yoktur... Adresimi bilenlere duyurulur nickim şerefine çikolata kabullerı başlamıştır..Yaşama takılı kalın efem,insanlara şans verin herkesi kendiniz gibi sanmayın "falan filan fişmekan" deyin ve dedirtin ve hala okumaya devam eden sen "dik otur!!!"
15 Haziran 2007
bir parça akşam güneşi...
hangi aşk bu senin bana anlattığın,kavrayamadım... gözleri kapalı dinlemek kulaklarıda kapatmaya eşdeğer sanırım... ya da duymamak için bazı şeyleri kafanın içinde konser vermek,gözlerinin önünde can çekişen gökkuşakları hayal etmek... o küçük balıklara ne olacak acaba, gökkuşağına kızgınlar mı hala... beni öldüren şey gökkuşağı olsa ben kızarmıydım ona... dilini anlamadığım şarkıların ruhumu ağlatması,dans ettirip zıplatması, kafamdan uydurduğum bir deli saçması belki de... piyanoya mı yoksa tuşların havada asılı oluşuna mı hayranım yıllardır... etrafta beni seven kimse yokken kör kütük aşık hissetmemin, sabahları uyku sersemi havaya günaydın dememin nedeni ne... duymak istediğim tek şey deli gibi çalan bir keman, bana bağıran bir ses ve içimdeki bu koşma isteği... amaçsız olmak bir amaç olamaz mı... kuralları kim koydu ve kim öğretti bana bunları... soru işareti olmayan sorularımın olması aptallığım başlıca nedeni... sırf içimden gelen bir ses karşıdan gelen o kişiye sarılmamı söyledi diye sarılsaydım o anda ona... onu bulmuş olurmuydum acaba... gözüme kaçan güneş benden başka kimsenin içini ısıtmıyor demek ki... herkes siyah camların ardında yaşamayı seçerek aslında beni cezalandırıyor... güneş hep beni yakıyor çünkü o sadece beni seviyor... ve işte çan sesleri ve cırcır böcekleri... amacı sadece yaşamak olanlar için amaç sadece yaşamış olmaksa eğer... sen devam et anlatmaya...
08 Haziran 2007
kabul edilmeyen klip hikâyem vol.13
Mavi hırkalı bir kadın evinden çıkıyor ve yürümeye başlıyor. Aceleyle çıkmış evinden, üstünde incecik beyaz bir gecelik, ayağında bağcılarını bağlamayı unuttuğu botları... Uzun, kestane rengi saçları özenizce toplanmış, karmaşıklığın güzelliğini sergiliyorlar... O adım attıkça tokasından kurtulup önüne dökülüyorlar... Ama o pek umursuyor gibi görünmüyor, mavi hırkasına sarılıp yürümeye devam ediyor...
Amaçsızca bakıyor etrafına, belki de nereye gittiğini kendi bile bilmiyor..İncecik, narin, güzel bir kadın yürüyor yolda, bu soğukta üzerindeki tek bir hırkayla... İnsanlar ona bakıyor, şaşkınlıkla, büyülenmişçesine... O görmüyor kimseyi, bakmıyor yüzlerine, görmek istemiyor... Ela gözlerini etrafta gezdiriyor, takılı kalmıyor... Aslında biraz boş bakıyor o gözler ama kendilerinden emin gibiler...O güzel kadının yetişmesi gereken bir yer var, biri var belki de. Hızlandırıyor adımlarını, bedeni havada süzülüyor tıpkı yolu belli olmayan yapraklar gibi...
Çok üzgün kadın, niye acaba? Gözleri kızarmış, gözbebekleri kocaman, burnu pembeleşmiş yanakları gibi, soğuktan belki de burun çekişleri... Sanki biri kolundan tutup da çekmiş gibi sarsılarak duruyor bir anda. Önüne bakıyor, bomboş bir yol... Başını çeviriyor bir pastanenin camından kendini seyrediyor uzun, vitrindeki pastalara bakıyor, hepsi rengârenk, cıvıl cıvıl... Hepsi hazır bir şeyleri kutlamak için... Hafif bir tebessüm uğruyor kadının dudaklarına, ağlayarak yoluna devam ediyor...
Herkes gitmiş, yalnız bırakmışlar onu.. Kaldırımları boşaltmışlar, terk etmişler caddeyi.. Gözlerini sımsıkı yumuyor kadın, bir şeyler hayal ediyor belki de... Derin bir nefes alıyor, gözlerini açıp gülümsüyor gözyaşları arasından... Masmavi deniz selamlıyor sanki onu, martılar yanlarına çağırıyor... Denize doğru yürüyor kadın, gülümsüyor,kollarını açıp martıları selamlıyor.Durup denizi izliyor,kokluyor.. Sabah ilk güneşi kaçıyor gözüne içini ısıtıyor..Yavaş yavaş kıyıya doğru ilerliyor, denizi hissetmek için belki de.. Dalgaların sesi şimdi daha canlı, daha tanıdık geliyor kulağına, köpükler sıçrıyor vücuduna... Bir adım daha atıyor, botları su içinde ağırlaşmaya başlıyor... Islık çalmaya başlıyor yavaştan. Gülümserken çalmak zor oluyor...
Bir adım daha atıyor kadın, sonra bir adım daha, sonra bir tane daha... Şimdi dizlerine kadar suyun içinde, dalgalar eteğinin ucunu ıslatıyor....Saçlarını açıyor,sağa sola savuruyor.. Sonra bir adım daha atıyor, arkasından sesler geliyor, ne olduğunu anlamıyor, durup dinlemiyor... Kadın ıslık çalmaya devam ediyor, kollarını açıp denizi kokluyor ve selam veriyor martılara... Sonra bir adım daha atıyor, mavi hırkasını çıkarıyor... Sonra bir adım daha atıyor, dişleri birbirine vurmaya başlıyor... Sonra bir adım daha atıyor. Sonra bir adım daha, bir adım daha,bir adım daha....
Deniz kıyısında,titreyen bir kadın...Oturmuş,gün doğuşunu izliyor... Sırılsıklam olmuş,başını göğe kaldırmış,gözlerini kapamış,gülümsüyor,derin derin nefes alıyor, martı sesleri arasında suda yüzen mavi hırkasına bakıyor... Hayat devam ediyor...
Amaçsızca bakıyor etrafına, belki de nereye gittiğini kendi bile bilmiyor..İncecik, narin, güzel bir kadın yürüyor yolda, bu soğukta üzerindeki tek bir hırkayla... İnsanlar ona bakıyor, şaşkınlıkla, büyülenmişçesine... O görmüyor kimseyi, bakmıyor yüzlerine, görmek istemiyor... Ela gözlerini etrafta gezdiriyor, takılı kalmıyor... Aslında biraz boş bakıyor o gözler ama kendilerinden emin gibiler...O güzel kadının yetişmesi gereken bir yer var, biri var belki de. Hızlandırıyor adımlarını, bedeni havada süzülüyor tıpkı yolu belli olmayan yapraklar gibi...
Çok üzgün kadın, niye acaba? Gözleri kızarmış, gözbebekleri kocaman, burnu pembeleşmiş yanakları gibi, soğuktan belki de burun çekişleri... Sanki biri kolundan tutup da çekmiş gibi sarsılarak duruyor bir anda. Önüne bakıyor, bomboş bir yol... Başını çeviriyor bir pastanenin camından kendini seyrediyor uzun, vitrindeki pastalara bakıyor, hepsi rengârenk, cıvıl cıvıl... Hepsi hazır bir şeyleri kutlamak için... Hafif bir tebessüm uğruyor kadının dudaklarına, ağlayarak yoluna devam ediyor...
Herkes gitmiş, yalnız bırakmışlar onu.. Kaldırımları boşaltmışlar, terk etmişler caddeyi.. Gözlerini sımsıkı yumuyor kadın, bir şeyler hayal ediyor belki de... Derin bir nefes alıyor, gözlerini açıp gülümsüyor gözyaşları arasından... Masmavi deniz selamlıyor sanki onu, martılar yanlarına çağırıyor... Denize doğru yürüyor kadın, gülümsüyor,kollarını açıp martıları selamlıyor.Durup denizi izliyor,kokluyor.. Sabah ilk güneşi kaçıyor gözüne içini ısıtıyor..Yavaş yavaş kıyıya doğru ilerliyor, denizi hissetmek için belki de.. Dalgaların sesi şimdi daha canlı, daha tanıdık geliyor kulağına, köpükler sıçrıyor vücuduna... Bir adım daha atıyor, botları su içinde ağırlaşmaya başlıyor... Islık çalmaya başlıyor yavaştan. Gülümserken çalmak zor oluyor...
Bir adım daha atıyor kadın, sonra bir adım daha, sonra bir tane daha... Şimdi dizlerine kadar suyun içinde, dalgalar eteğinin ucunu ıslatıyor....Saçlarını açıyor,sağa sola savuruyor.. Sonra bir adım daha atıyor, arkasından sesler geliyor, ne olduğunu anlamıyor, durup dinlemiyor... Kadın ıslık çalmaya devam ediyor, kollarını açıp denizi kokluyor ve selam veriyor martılara... Sonra bir adım daha atıyor, mavi hırkasını çıkarıyor... Sonra bir adım daha atıyor, dişleri birbirine vurmaya başlıyor... Sonra bir adım daha atıyor. Sonra bir adım daha, bir adım daha,bir adım daha....
Deniz kıyısında,titreyen bir kadın...Oturmuş,gün doğuşunu izliyor... Sırılsıklam olmuş,başını göğe kaldırmış,gözlerini kapamış,gülümsüyor,derin derin nefes alıyor, martı sesleri arasında suda yüzen mavi hırkasına bakıyor... Hayat devam ediyor...
06 Haziran 2007
ucube olarak tanınmam..çok da tın durumları vol.456
boş zamalarında ne yaparsın genel zırvalama sorularına zırva şeklinde cevap vermek yerine bilemiyorum belki de karşımdakini adam yerine koyma salaklığını yaptığımdan dolayı,bu sefer zırvalamayayım diyerek gerçekten hobilerimi saymaya başlamıştım;puzzle,maket,kitap,müzik,vs vs...lere kadar herşey normaldi de "işte bazen fotoğraf çekmeye çıkarım,dolaşırım falan gerçi kedi köpek çekmekten gına geldi hahhahhhaa..sonra ansiklopedi okurum,özellikle eski basımları.." "HÖNK!!" karşımdaki maldan gelen tepki..ne etki ettiysem tepki verdi ayı HÖNK!! diye... ben yine kibar kibar "niye canım ben ansiklopedi okumayı severim,sanat tarihi serim falan vardır tekrar tekrar okurum valla,ben seviyorum bu şekil şeyler okumayı mesela sözlükte okurum ben..." "sözlük???" "evet bildiğin TDK sözlüğü.." gözleri fal taşı gibi açılmış bana bakan ayı küçük dilimi yuttum pozisyonlarında,sanki ne olduysa.. burada bir gerçeği açıklamadan geçemeyeceğim;aslında ilk "hönk!"ten sonra alacağım tepkinin "seni ucube seni.." şeklinde olacağını düşünmemiştim..saflık işte,sanmıştım ki bu "aa çok ilginç ben hiç denemedim öyle şeyler okumayı" falan filan diyecekte,muhabbete devam edecez falan sanmıştım.. ama çok şey beklemişim tabi... herneyse hani bazı insanlar vardır,onlara absürd gelen birşeyi söylediğiniz zaman şöyle bir baştan aşağıya süzerler sizi,hani filmlerdeki gibi... heh işte bu da beni öyle bi süzdü falan,çok rahatsız oldum,sanki salak bir sitcom içindeydim ve o tok tonlu dış ses slow motion halinde baştan aşağıya süzülen "ben" ile ilgili karşımdakinin fikirlerini seyirciye bildiriyordu... "aman tanrım sözlük mü okuyormuş,dalga mı geçiyor acaba,uzatma tamam,tam bir ucubeye çattın oğlum hadi hadi konuyu kapat ve hala vaktin varken kaç çabuk.."
gülme efekti,ardından gelen bir kaç vıdı vıdı bıdı bıdı ve sonrasındaki "görüşürüz bye" repliği.. benimde çok umurumdaydı sanki... rahat rahat içtim kahvemi,okudum kitabımı sesiz sakin ohh miss..
şuna bak be etrafımda o kadar çok amerikan fotokopisi varki durum değerlendirmem bile sitcom kıvamında... ne yani şimdi o okulun sporcu yakışılısı,bende kütüphaneci kıvamındaki ucubik kızı mı oluyorum..
kafamın çalışma şeklinde bir sorun olduğuna kanaat getirmiş bulunmaktayım... ben şu olayı baştan bir kez daha düşüneyim en iyisi...
gülme efekti,ardından gelen bir kaç vıdı vıdı bıdı bıdı ve sonrasındaki "görüşürüz bye" repliği.. benimde çok umurumdaydı sanki... rahat rahat içtim kahvemi,okudum kitabımı sesiz sakin ohh miss..
şuna bak be etrafımda o kadar çok amerikan fotokopisi varki durum değerlendirmem bile sitcom kıvamında... ne yani şimdi o okulun sporcu yakışılısı,bende kütüphaneci kıvamındaki ucubik kızı mı oluyorum..
kafamın çalışma şeklinde bir sorun olduğuna kanaat getirmiş bulunmaktayım... ben şu olayı baştan bir kez daha düşüneyim en iyisi...
uykusuzlukla gelen sululuk halleri ve zaman kaybı...
uykusuz kaldığım ve bir türlü uyumayı başaramadığım şu bunaltıcı sıcak günlerde,yapılması sakıncılı şeyler listeme yeni bir madde daha eklemiş bulunmaktayım;
madde 25: saat sabahın 4'ünde hala uykun gelmemişse msn denilen mereti açıp kimseyle konuşayım deme.. sonuçlarına katlanırsın ki hiç senlik sonuçlar değil!!!!
hastalık boyutlarına varan uyku problemime hala bir çözüm bulabilmiş değilim.. kendine vampir benzetmesi yapan çozurtuk insan tiplerinden olmayı başaramadığım için, kendime hasta demeyi doğru buluyorum.. işin garip yanı uykusuzluğumun sadece uykuya vaktinde ulaşamamak olması..yani şöyle ki; uyunması gereken saatlerde uyuyamıyorum..genellikle sabah 8-9 arası uykum geliyor ve genellikle o saatlerde okulda veya otobüste oluyorum..çok salakça bir durum yani...uyumamı engelleyecek herhangi bir dış veya iç etken bulunmamakta.. yani tamamen bedenimin ve beynimin bana gıcık olmasıyla ilgili bir durum bu.. bir yerde okumuştum sanırım,vücudumuza emir vererek istediğimizi yaptırabilirmişiz... hmm evet bu akşamdan itibaren beynime ve bedenime "artık uyuyun laaan!!" şeklinde emir vermeyi deneyeceğim... artık bu da işe yaramazsa ne yaparım bilmiyorum...
acaba ilaç falan mı kullansam? aspirin bile içmeyi sakıncalı bulan bir insanım ve uyumak için ilaç almayı düşünecek raddeye geldim.. anlayın ne kadar mutsuz,umutsuz ve huzursuz olduğumu...
neyse msn olayına döneyim.. insan uykusuzken alkolü fazla kaçırmış gibi oluyor ya da sadece benim için geçerli bu uyku sarhoşu halleri.. neyse efenim şimdi açık açık yaşanan rezillik durumunu anlatacak değilim,gerçi rezil olmaktan korkan bir yapıya sahip değilim...ama olayı tüm ayrıntılarıyla hatırlamıyorum,konuşmanın özünde laf ebeliği denilen şeyin olduğunu söyleyebilirim sadece... hatta ve hatta başlıktan anlayabileceğiniz gibi sadece beyin hücrelerimi dumura uğratamamla sonuçlanan bir konuşma yaşadım... asıl kızdığım olay ise,beni bilen biliyor, yani ne yanar döner bir yapıya sahip olduğumu falan filan, hadi ben saçmalıyorum sallıyorum, çekilin yolumdan misali ipimi kopartmış koşuyorum vs vs.. ee be insan sen niye devam ediyorsun,hiçbir yere varmayacak bir konuşmayı zorlamakta niye inat ediyorsun? aman işte geceleri herkes aynı durumda,demek ki o yüzden gece/sabah 4'te bile msn listem tıka basa dolu... gerçi bunları niye buraya yazıyorum bilmiyorum..(hayır biliyorum çünkü yazamak istiyorum,herkes yazının sonuna doğru aynı geyiği yapar ya "niye bunlar buraya yazıyorum bla bla..." klişeyi bozmayayım dedim..) pc,msn bilmem ne ile kafayı bozmuş insanların devrinde kafası bozuk biri olarak yaşamaya devam ediyorum,salllaaa... arada çıkan manyaklıklar işin tuzu biberi misali,birazda soya sosu olsa gibi birşey işte...
herneyse,yapılması sakıncalı şeyler listemi de yazarım bir ara,hepsi yaşanmış ve ders alınmış olayların ürünüdür efem ve hepsi de yoruma açıktır..
eeee... bitti...
madde 25: saat sabahın 4'ünde hala uykun gelmemişse msn denilen mereti açıp kimseyle konuşayım deme.. sonuçlarına katlanırsın ki hiç senlik sonuçlar değil!!!!
hastalık boyutlarına varan uyku problemime hala bir çözüm bulabilmiş değilim.. kendine vampir benzetmesi yapan çozurtuk insan tiplerinden olmayı başaramadığım için, kendime hasta demeyi doğru buluyorum.. işin garip yanı uykusuzluğumun sadece uykuya vaktinde ulaşamamak olması..yani şöyle ki; uyunması gereken saatlerde uyuyamıyorum..genellikle sabah 8-9 arası uykum geliyor ve genellikle o saatlerde okulda veya otobüste oluyorum..çok salakça bir durum yani...uyumamı engelleyecek herhangi bir dış veya iç etken bulunmamakta.. yani tamamen bedenimin ve beynimin bana gıcık olmasıyla ilgili bir durum bu.. bir yerde okumuştum sanırım,vücudumuza emir vererek istediğimizi yaptırabilirmişiz... hmm evet bu akşamdan itibaren beynime ve bedenime "artık uyuyun laaan!!" şeklinde emir vermeyi deneyeceğim... artık bu da işe yaramazsa ne yaparım bilmiyorum...
acaba ilaç falan mı kullansam? aspirin bile içmeyi sakıncalı bulan bir insanım ve uyumak için ilaç almayı düşünecek raddeye geldim.. anlayın ne kadar mutsuz,umutsuz ve huzursuz olduğumu...
neyse msn olayına döneyim.. insan uykusuzken alkolü fazla kaçırmış gibi oluyor ya da sadece benim için geçerli bu uyku sarhoşu halleri.. neyse efenim şimdi açık açık yaşanan rezillik durumunu anlatacak değilim,gerçi rezil olmaktan korkan bir yapıya sahip değilim...ama olayı tüm ayrıntılarıyla hatırlamıyorum,konuşmanın özünde laf ebeliği denilen şeyin olduğunu söyleyebilirim sadece... hatta ve hatta başlıktan anlayabileceğiniz gibi sadece beyin hücrelerimi dumura uğratamamla sonuçlanan bir konuşma yaşadım... asıl kızdığım olay ise,beni bilen biliyor, yani ne yanar döner bir yapıya sahip olduğumu falan filan, hadi ben saçmalıyorum sallıyorum, çekilin yolumdan misali ipimi kopartmış koşuyorum vs vs.. ee be insan sen niye devam ediyorsun,hiçbir yere varmayacak bir konuşmayı zorlamakta niye inat ediyorsun? aman işte geceleri herkes aynı durumda,demek ki o yüzden gece/sabah 4'te bile msn listem tıka basa dolu... gerçi bunları niye buraya yazıyorum bilmiyorum..(hayır biliyorum çünkü yazamak istiyorum,herkes yazının sonuna doğru aynı geyiği yapar ya "niye bunlar buraya yazıyorum bla bla..." klişeyi bozmayayım dedim..) pc,msn bilmem ne ile kafayı bozmuş insanların devrinde kafası bozuk biri olarak yaşamaya devam ediyorum,salllaaa... arada çıkan manyaklıklar işin tuzu biberi misali,birazda soya sosu olsa gibi birşey işte...
herneyse,yapılması sakıncalı şeyler listemi de yazarım bir ara,hepsi yaşanmış ve ders alınmış olayların ürünüdür efem ve hepsi de yoruma açıktır..
eeee... bitti...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Her Şey Yerli Yerinde
Babam öldü. (şekere bağlı kalp yetmezliği -covid nedenli- babam şeker gibi adamdı zaten) Yeğenim doğdu. (kendime teyze diyorum, hiç zorlanma...
-
Mart; pisileri dama göçermiş. Yoldan geçen adam yakacak kürek arıyor. Adet yerini bulsun diye. "yine çook eskilerden bir hey corç"...
-
Peki biz 2 gün boyunca ne yapacaktık bilgisayarsız. Bizler bağımlıydık o alete. Evde yapacak bişi de yoktu. Laptop ablamdaydı, ablam okulday...