22 Eylül 2011

22.09.2011

Bakınız;

Sürekli dinleri kötüleyen, her fırsatta kendilerine göre inanmayı seçtikleri dinin gereklerini yerine getiren insanları eleştiren ve yeren ateistler...

Sizlerin yüzünden, kendi inancımla ilgili bir soruyla karşılaştığımda, ateistim demek yerine "agnostik düşünceyi savunuyorum" demek geliyor içimden. Yine ateistim diyorum tabi, sezdirilmemeye çalışılan ama ateistim kelimesi dilimden döküldüğü gibi oluşmaya başlayan tepkiden rahatsız olsam da, hem de çok olsam da, yalan söylemiyorum karşımdakine. Bu ona ve kendime duyduğum saygının göstergesi aslında ama nedense din konusuna gelince kişiye saygı göz ardı ediliyor, değil mi? Sizler çok iyi bilirsiniz bunu.

Şunu unutmayın, tamam mı? Ateistliğin en baştan yanlış olduğunun düşünülmesinin, ne diyor bu ateistler diye dinlenmememizin ilk nedeni, dinlerin gerçek olmadığını savunmamız değil, siz gibi ateistlerin, henüz aydınlanamamış diğerlerini (şu an kendilerini kandırıyor olsalar bile) varolan tercihlerine saygısız davranıyor, ukala tepkiler verip, aşağılıyor olması..

Gıcıksınız.

25 Ağustos 2011

Ben...

Hayat her zaman düşlediğimiz gibi olmuyor, bunu öğreneli bir 15 yıl olmuştu zaten ama yine de insan her yaşadığı hayal kırıklığını sanki ilkmiş gibi hissediyor, canı sıkılıyor. Bu ay biraz öyle geçti. Melankolik biriyim zaten, hayat da bazen "böyle" olunca parçalı bulutlu cümleler çıkıyor ortaya. Arkadaşımın babaannesi "bu yaşta bu kadar melankoliksen benim yaşıma geldiğinde ne yapacaksın merak ediyorum." demişti ve çok da haklı

İyiyim tabi, hani her dakika kahkaha atmıyorum ama ağlayıp da durmuyorum. İş aramak çok zorlamaya başladı, daha doğrusu bir iş sahibi olmam gerektiği gerçeği asıl zorlayan. Benim hala miskinlik hayallerim vardı oysa. 12 ciltlik bir ansiklopedi serisini oturup okumak istiyorum mesela. Buna vaktim olsun istiyorum. Sonra bir beyefendiyle yollarımızı ayırdık 3 ay evvel ve nedense şimdi biraz daha çok üzülüyorum buna. Özlüyorum sanırım. Ayrıca ben sigara kullanmam ama son 2 aydır sigara içiyorum, elim kolum dolu olsun diye belki de bilemiyorum ama çok kötü kokuyor, nefret ettim resmen, son paket de bitsin diye bekliyorum.

Çok basit şeyler aslında ama nedense insana tırnağının kırılması bile dert oluyor. Nasılsa tekrar uzayacak ama aradaki zaman korkutuyor işte bazen. Elini kolunu nereye koyacaksın, kiminle dertleşip güleceksin, önündeki 20-30 yılı ne yaparak geçireceksin...

Oysa benim tek amacım şu 12 ciltlik seriyi okumak. Biraz daha basit yaşayabilmek.

Bakalım...

14 Ağustos 2011

Bugün fotoğrafını gördüm...

Çok güzeldi... Akşama kadar bir şeyler yaptım sırf elim kolum ve beynim dolu olsun diye. Şimdi Tunglið çalıyor. Dinledikçe hüzün değil de farklı bir kalp kırıklığı dolduruyor bedenime, belki daha sonra diye düşünüyorum...

Hayatınızda hiç her şeyin kötü gittiği bir dönem oldu mu? Gerçekten o repliklerdeki gibi her şey üst üste gelir. Ama yine de canı acımaz insanın. Her şeyin yoluna gireceğini falan bildiğinden değil de, her şeyin daha da kötü olamayacağını hissettiğinden...

Sonra gözlerimi kapayıp o geceyi düşünüyorum, Arnalds piyanosuna biraz daha eğiliyor, gözleri kapalı. Kemanlar aynı notaları çalarken her bir tuşu içimde hissediyorum. Sabah ilk vapurla adaya giderken erguvanları seyrettiğim o ilk gün geliyor aklıma. Ağlamamak için çabalarken inceden sızlayıp yavaşça akan ve beni gıdıklayıp duruma o pek şahane ironiyi katan burnumu çekiyorum umutsuzca.

Kan kaybediyorum bugün mavi mavi ve o şapşal martılar hala simidin çay olmadan ne yavan olduğunu bilmeden uçup duruyorlar önümden. Yanımdaki Murakami'yi denize armağan ediyorum, ilk sayfasında gerçek ismimin yazdığı... Çünkü karaya ayak basınca her şey eskisi gibi geliyor. Bekleyenim var...

01 Temmuz 2011

Olmaz dostum!...

İstanbul gibi bir şehirde rakamla "1000" yazıyla "BİN" lirayla geçinmemi isteyemezsin benden. Kuzenlerimin evine kızılay muamelesi yapıyor olmam zaten yeteri kadar yaralıyorken beni, yüzüme sırıtıp "evet aradığımız özelliklere sahipsiniz sayın Mimi başlangıç olarak siz verebileceğimiz ücret de şudur" diyemezsin. Saçma sapan bir maymun filminin içindeki kaybeden rolünü bu kadar kolay biçemezsin bana.


Peki, bahsi geçen meblağ hiç de azımsanacak değil bu ülkede, farkındayım bunun ve yeni mezun bile sayılmıyor olmam bana karşı ihtiyatlı yaklaşmanızı haklı çıkarıyor olabilir. Günde 20 liraya çalışan insanların olduğunun da, hayatlarında bir kere olsun eğlenceye ayıracak paraları olmayan kişilerin yaşamlarının ziyan olup gittiğinin de farkındayım. Üniversiteden sonra hemen kendi işimi yapamayacak olduğumun da farkındaydım, yani bir gazeteden birileri kapıma gelip de "size şu köşeyi ayırdık sayın Mimi, istediğiniz konu hakkında istediğiniz gibi yazabilirsiniz" demeyecekti. O kadar da soundtrack yaşamıyorum hayatımı...

Tamam, desem ki hadi kabul ettim girdim işe çalışıyorum, kuzenlerime yük olmaya da devam ediyorum ne kadar sürecek dişe dokunur bir zam almam? Kendi evimi tutmama ve faturalarımı ödememe yetecek kadar bir zam ne zaman yapılacak? 6 ay? 1 yıl?

Ayrılmak istemediğim İstanbul'da tek başıma hayatta kalabilmem için yetemiyor işte, sen de farkındasın bunun sevgili iş veren ama sanıyorsun ki her koşula evet diyecek kadar bıkmış ve yenilmiş biri bu karşındaki, sanıyorsun ki içinden "lanet olsun ama evet" diyecek ve sen daha az para vererek esnek saatlerde çalıştırabileceğin ve hayatını rutinine bağlayıp vizyonunu daraltabileceğin bir çalışana sahip olabileceksin. Her dediğine peki deyip maaşına zam bekleyecek her sene, göze batmamaya çalışarak.

Ben o insan değilim, üzgünüm ama olmamak için de direnmeye niyetliyim. Ne kadar dayanırsam.

Aile çok önemli bu dönemde işim yok ama en azından onlara sahibim. Annem, babam ve kardeşlerim dışında çok güzel halalarım ve kuzenlerim var hayatımda. Ayrıca bir de anneannem var "gel neni benim evim boş yaz boyunca yaz çiz istediğin gibi" diyecek kadar tanıyor beni, biliyor ne iste
diğimi... Ama büyüdüm artık ve gerçek paralar kazanmalıyım. Bu iş istediğim gibi yazmakla olmayacakmış, onu anladım artık.

Her ne kadar eskisi kadar soundtrack yaşamıyorum desem de kandıramam sizi okuyucu aramızdaki ilişkiyi boş yere zedeleyemem bu tür yalanlarla.

En sevdiğim aile filminin en güzel parçası aşağıdaki zımbırtıdaki. Son sahne özellikle çok güzeldir Little Miss Sunshine'da hep birlikte sarı VW minibüse giderler ve Richard bagajdaki çarşafı toplayıp kenara çeker önce, sonra bavullarını yerleştirirken Olive'e ne kadar muhteşem olduğunu ve büyükbabasının onunla ne kadar gurur duyacağını söylerler. Bagajı kapatırlar ve herkes minibüsü itmek için pozisyonunu alır, size ailenin ne demek olduğunu gösterirler o minibüsü iterek. Ne olursa olsun onlar bir ailedir. Birlikte oldukları sürece asla yolda kalmaz veya birini yolda bırakmazlar. Sonra DeVotchKa başlar ve ben neden Nick Urata'yı bu kadar çok sevdiğimi bir kere daha anlarım...




ÇukurNot: Doğum günün kutlu olsun Bro. Dilerim her zaman istisna insanlardan biri olmaya devam edersin.

26 Haziran 2011

26.06.2011

17.slimi söndürüp bloga damladım ki "yaz" diyerek kısa ve öz bir şeklide bana blog açma amacımı hatırlatan isimsiz yorumcuya teşekkür edeyim.

Sağol okuyucu, yazıyorum ama pek yavan olacak çünkü düşünmek önceliklerimden biri değil bugün. Yine de çalakalem bir Mimi Nerede Ne Yapıyor zırvası yazma isteğindeyim.

İlk olarak dün gece MFÖ izleyeceğim diye sıçan gibi ıslandım. O kadar votka portkalın üstüne duş almaya üşeniyordum ama attım kendimi suyun altına ayılıp kendime geldim böylece. Saat 1 olmadan kuzenlerim gidip yattı ki sabah 6'da tatile gitmek için yola çıkabilsinler. Hafta boyu "bu sıcakta Antalya hiç çekilmez yahu" önermemin dışında, "sende gel Mimiciğim bir fark ödemeyeceğiz zaten." şeklindeki istekleri reddetmemin başlıca nedeni normal maaşı olan bir iş arıyor olmamdı. Antalya harbiden sıcaktır şimdi ama... Bir de arabayla kaç saat sürer oooo sıkılırdım ben yolda:/

Sigaraya abanmam belki de bu sıkıntılı dönemle alakalıdır. Gerçi benim sigara içmem de alkol kullanımımla eş değer. Uzun süre içmeyip şişe(ler) dibe varana kadar devam ederim ve sonra 3-4 ay o şekilde bir tüketime gitmem. Arka arkaya sigara yakmayalı da olmuştu baya, özledi belki bünye, bugün sigara günüm.

Evden çıkıp yiyecek bir şeyler almam ve mail kutumda bekleyen bir kaç "cep harçlığı" işini yapmam lazım. Evden çıkarken çöpü de atmam lazım ayrıca, rutine bağlanmış bir yaşamın ilk belirtisidir evden çıkarken çöpü de yanına almak. Yine de şikayetçi falan değilim. Salı sabahı bir adet görüşmem var ondan sonra artık duruma göre yaz boyu ya İstanbul'da kalırım ya da başımı alır Yalova'ya giderim. Bisiklete biner, spor yapar, havuza girer, geceleri de yürüyüşe çıkar ve eve dönüp kutu oyunu oynarım. Yaz için iyi bir aktivite listesi bence. Bakalım...

Sevgili Phaedrus Temmuz'da İstanbul'a teşrif edecek, Patrick Wolf konserine gidip gezeriz tozarız yeriz içeriz diyoruz. Ki evde oturup dünyayı kurtaracak muhabbetlerle zaman harcarız belki de hiç belli olmaz. Sonuçta önemli olan Phaedrus'un geliyor olması gerisi boş.

Böyle işte kısa bir özet hayatımdan. Size ne belki ama anlatmak iyi geliyor biraz da.
Ara sıra şuraya bakın elime ne geçerse savuruyorum sık sık, blog üzerindeki ölü toprağını atana kadar oradan paslaşırız belki.

İyi kalın, hayatta "kötüyüm ben kötüyüm" triplerine girmeye yetecek kadar zamanımız yok.

06 Mayıs 2011

Hadi biraz kusalım...

Ben çoook yedim bu akşam. Mide bulantımın asıl nedeni bu. Eğer biri(leri)yle yemek yiyorsanız ve bir muhabbet dönüp duruyorsa salata tabaklarınızın üstünden sekerek ve siz o muhabbeti katılmayı bırakın duymak bile istemiyorsanız, ağzınızı "doldurmak çiğnemek, yutmak ve tekrar(artık masada ne kalmışsa)doldurmak" eylem zinciri ile meşgul etmek yapabileceğiniz en masumane şeydir. En azından zararlı çıkan tek taraf siz olursunuz.

Biri hala sevgili Guevara'dan alıntılar yaparak günümüz düzenini eleştiriyorsa, bir diğeri Lennon vari sözlerle barışın mümkün olduğunu zırvalıyor ve bir başkası çözümün McCandlessvari bir kaçış olduğunda diretiyorsa, en kötüsü de sen oturmuş bu insanların hala dinlemeye değer fikirler ortaya atabileceklerine kendini inandırmaya çalışıyorsan.......

En iyisi şarabının son yudumunu da içip hesabın kendine ait olan bölümünü masaya bahşişle birlikte bırakıp "artık kalkmam lazım işim var akşama, hadi görüşürüz iyi kalın." diyerek karşıdan uçup gelebilecek herhangi bir soruya ya da sorular kümesine maruz kalmadan mekanı terk etmektir. Ben öyle yapıyorum. Zaten o yüzden uzun süren iyi arkadaşlıklarım yok. Böyle olacaksa, olmasın da...

Şimdi bakın güzel insanlar. Gerçek dediğimiz şey kişiden kişiye değişebilecek bir olgu değil. Yorumlama farkı kırmızının kırmızı olduğu gerçeğini değiştirmiyor maalesef. Çok üzgünüm ama bu böyle. Oturup bu acı olay karşısında şiir yazıp ağıt yakabilirsiniz. Pek de hoş olur hani.

Nedir gerçek. Hadi biraz daha kusalım, rahatlayalım bir nebze...

Gerçek, eğer sen milli duygularla bir şeyleri gurur meselesi yapacak kadar içselleştirmişsen, hala feysbokta Mustafa Kemal'e hakaret içeren sayfaları şikayet edelim yayınları yapıp arkadaşlarını örgütleme amacındaysan veya ermeniler eurosikyon videomuzun altına küfür edip durmuşlar cevap verelim beğene tıklayalım kafasındaysan ya da hala karşıma geçmiş burası Türkiye herkes türkçe konuşmak zorunda diyorsan, ya da vatan millet sakarya mottosuyla yaşıyorsan, süpersonik kanal projesini sırf taraftarı olmamayı seçtiğin adamlar "tekrar" gündeme getirdi diye sikkodan bu yeaa diye nitelendirebiliyorsan, aşkı kadın ve erkek yaşayabilir sadece diye sınıflandırıyor ve "ben kimsenin özgürlüğüne karşı değilim yeaa, sadece rahatsız oluyorum işte bu da benim en doğal hakkım" diyebiliyorsan ve bu rahatsızlığını dile getirmeyi erdem veya özgürlük sayabiliyor bir de anasını satayım, ciddi ciddi bu fikrin arkasına geçip savunabiliyorsan, standart internet kullanıcısı olmayı "engellenmemiş olmak" sayabiliyorsan, değişen bir şey olmayacak deyip "şimdiki gibi" den memnun olabiliyorsan, en fazla twit atıp sosyal ağlarda protesto etmekle yetiniyorsan bir şeyleri ve hala annen baban seninle aynı fikir de değiller diye onlardan uzaklaşıp kendine yeni adresler arıyorsan....

Hayatın boyunca tek bir kutsal kitabı okumadan ateistim ben diye ortada geziyor ve insanlardan özür dilemeyi zayıflık sanıyorsan, kendine yediremiyorsan bir şeyleri yanlış nitelendirebilmiş olabileceğini...

Gerçek senin için, senin gibiler için zaten bir anlam ifade etmiyor demektir. Çünkü sadece senin gibilerle mutlu olabiliyorsundur, sadece senin gibi düşünenlerin zeki olduğunu sanıp doğru söylediğini kabul ediyor, dünyanın herkes aynı şeyleri sever, düşünür ve yaparsa yaşanır bir yer olacağına inanıyorsundur, farkında bile olmadan ve bunun cennetvari bir yaşam olacağı yanılgısındasındır, maalesef.

Şimdi aziz gugıla git, gerçek nedir diye yaz ve kendini çook şanslı hisset.

11 Nisan 2011

İyi ki...

25 oldum bu gece...1986'dan bu yana amniyon yerine oksijen ile doluyor ciğerlerim. Bazen de sigara dumanıyla...

Hayatımdaki yeni insanların eskilerini unutturmaya başladığını fark ettim önce, sonra telefona sarılıp Selvi'yi aramak geldi içimden ama daha bu sabah konuştuk deyip vazgeçtim. Çok güzel bir adam çok minik bir pastayla gelip bir tek mum yaktı benim için doğum günümden 1 gün önce. Bir dilek tuttum ve çok gerçekçi biri olduğum için 2 saniye sonra gerçekleşti dileğim. Yarın için planın ne sorusuna en sevdiğim alıntılardan biriyle cevap verip o güzel an'ı ölümsüzleştirdim yine...

- Hiçbir zaman plan yapmamalısın Larry, planlar geleceği belli olan hayal kırıklıklarıdır...

- O zaman yarın sınavın var ve sonrasında festival filmlerinden birine mi gideceksin?

- Evet.

Duygusal anlamda bağdaştığım her türlü şeyi iplemeyen bir mantık insanının yanında hiç sıkılmadan kalabiliyorum işte. Olay buymuş sanırım.

Akşam çikolatalı pasta yiyip hediye paketi açtım, her şey en basit şekliyle çok güzeldi. Telefon çaldı gün boyu, az sonra feysbuka geçip herkese teşekkür ederim diyeceğim ve sonra gidip Morrissey çalacağım geçen seneye ithafen.

12 Şubat 2011

Hayran olduğu sanatçıya en uzun süre sarılan insan...

Rekorlarıma bir yenisini daha eklemiş olmaktan dolayı gururlu ve de mutluyum.

Tarih: 11 Şubat 2011
Mekan: Salon İKSV Kulisi, İstanbul/Şişhane
Saat 23:40 küsür veya daha ileri...
Olay: Ólafur Arnalds'ın 2011'deki ilk turnesinin son konseri.
Amaç: Konseri sonrası imza alıp fotoğraf çektirirken utangaç İzlandalıyı konuşturabilmek.
Sonuç: Kulisde 1 avuç insanla oturup lay lay lom yapması gerekirken bile sessizliğini sürdüren bir adamı 2 dakika içerisinde kahkahaya boğmak. (önümüzden geçip işleri bozan kıza ayrıca çabası için teşekkür ederim :D)

Güldürmek eyleminin kahkahaya döndüğü anlarda ben uçuşuyordum kelebekler kuşlar falan şeklinde.
...


04 Şubat 2011

04.02.2011

Kuzenimin minik kızı Nida yaşı sorulduğunda 2 ila 3 parmağını göstermek arasında gidip gelen bir güzellik. Ablasının çalışma defterinin üzerindeki Tinkerbell resmini gösterip "bu ne?" şeklinde bir soru yöneltti bana oyun oynarken...

Nida: Bu ne?
Mimi: Tinkerbell.
N: Ne?
M: Tinkerbell.
N: Ne?
M: Tinkerbell.
N: Ne?
M: Tinkerbell.
N: Ne?
M: Tinkerbell.
N: Ne?
M: Tinkerbell.
N: Ne?
M: Bu Tinkerbell de asıl sen Peter Pan kim onu biliyor musun?
N: Peker Pekmez!
M: !!!???

Gülerek yerlere kapaklanmam bir yana sonradan nasıl bozuldum ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Peker Pekmez dedi çocuk yaa!



04 Ocak 2011

4.1.2011 Salı 20:36


Güzel harcanmış günlerden biri.

Laf lafı açar derler ya o cins bir muhabbetti bugün yaşanan şey sanırım. Doğru düzgün tanımadığım ve hatta yakından tanımayı da düşünmediğim bir insanla uzun uzun "her şey" hakkında konuşmak ne zamandır hissetmediğim bir rahatlık duygusuyla doldurdu beni.

O kadar kişi arasından kalkıp gitmeyen birinin olması şaşılacak ve sevinilecek bir şey aslında. Yine de tek seferlik bir şeydi farkındayım.

İlk gençik dönemlerimden geçip yetişkinlik günlerime geldiğim şu zaman içinde öğrendiğim bir şey varsa o da insanlara olduğunuz gibi görünmenin deli saçması bir film önermesinden ileri geçemediğidir.

Ama bazen bir şey oluyor ve akademik seviyeni, aile ve arkadaş etiğini, kültürel portföyünü bir kenara bırakıp sosyal maskeni çıkarıp bir köşe koyuyorsun.

Çok can alıcı bir cümleye gelmişken sıra, herkes aynı fikirdeyken sen kalkıp "hayır size katılmıyorum çünkü..." diye başlıyorsun söze.

Sonra ortam yavaş yavaş boşalıyor. Sanki öğle yemeğinden sonra sıra sigaraya gelmiş de vakit daralmış, son nefesleri çekmenin telaşında herkes... Tek tek sigaralarını masaya bastırıp izmarite dönüştürüyorlar ve çekip gidiyorlar.

Çünkü sen ait olman gereken topluluğun fikrine ters düştün. Çünkü sen görünüşüne, eğitimine, ailene, yediğin yemek içtiğin içkiye, seçtiğin işe ters düşecek bir cümle sarf ettin.

Kişisel özgürlüklerin kazanılmasının toplumları özgürlüğe ulaştıracağını söyleyen insanların yanındayken onların "doğru olan budur" dediği şeye "hayır size katılmıyorum" diyerek cevap verdin. İroni tam da bu an kullanılacak çok güzel bir kelime işte.

Bakalım ne kadar daha dayanabileceğim.

İyi kalın.

Resim: En sevdiğim ressamlardan bir olan Leonid Afremov'un Rain in Miami adlı çalışması. Sizde duvarınıza asın ki eviniz nefes alsın!

02 Ocak 2011

2.1.2011 Pazar 03:47


Selam okuyucu, nasıl durumlar? Benim hiç uykum yok. O yüzden plansız programsız yazmaya geldim, bakalım.


Bu aralar (son 3 gündür) Matt Alber dinliyorum. Sesi çok etkiliyor beni. Sözcükleri sarf etme şekli... Aşağıdaki zımbırtıya play deyiniz, seversiniz bence.



İnsanlarla iletişim içinde olmak asla bana göre olmayacak sanırım. Ya da bir dakika doğru cümle şu; sadece istediğim kişilerle iletişimde olarak yaşamam imkansız...

Para kazanmak zorunda olmak sıkıcı olduğu kadar ruh köreltici bir eylemler bütününden oluşuyor, bu üzücü gerçeğin farkındayız hepimiz ama ne gelir elden paraya ihtiyacımız var ruhumuzu canlandıracak an'lara ve diğer her şeye sahip olabilmek için.

Ne kadar süre dayanabileceğiniz önemli. Ya değişeceksiniz ki çoğu insan buna "büyümek" diyor, ya da vazgeçeceksiniz. Başka yolu yok. Benim gibi orta yolu bulamayan biri için yok.

Yaşamanın masrafsız olduğu bir yer bilen varsa nolur bana haber versin olur mu?

*

Yılbaşında farklı bir şeyler yapalım demiştik bir kaç kişi.

Hava ne kadar soğuk olursa olsun saat 12'ye gelmeden havuzun başına gidelim ve orada girelim yeni yıla.

En sevdiğimiz parça çalarken dans edelim hoplayıp zıplayalım eğlenerek girelim.

Arabaya atlayıp yola koyulalım öylece, yolda olalım.

Çatıya çıkıp havai fişek ateşleyelim şampanya eşliğinde.

Ve vs vs vs....

Peki bunca fikir varken yapa yapa ne yaptık dersiniz?

Trivial Pursuit oynamaya daldık ve televizyon açık olmadığı için de geri sayımı kaçırdık.

Sanırım Teenage Summer Days çalıyordu. Ama ben Under Pressure söylüyordum yükse sesle. (son 1 haftadır durup dururken hep yaptığım gibi)

....'cause love's such an old fashioned word and love dares you to care for the people on the edge of the night and love dares you to change our way of caring about ourselves this is our last dance, "this is our last dance" this is ourselves....


Babasından sonra tahta geçen Ürdün kralı kimdir sorusuna "Muhittin" cevabı tam da o ara verilmişti işte, gülerken yıkılıyorduk sağa sola.

Şimdi o kadar komik gelmiyor tabi.

Yeni bir yılın ilk saniyelerini böyle tükettik işte. Ne fark eder ki...

*

Artık kapımızın önünde kahverengi kocaman bir adet Bandogge cins köpek var. Feci oyuncu. Bence çok da şeker bir hayvan. Kaslı köpekleri sevmek o kadar da eğlenceli olmuyormuş ama onu fark ettim. Yumuşak bir baş yerine sert, kaslı ve yakından bakınca korkutucu bir yüzle karşılaşıyor insan. Yine de evden çıkıp ana yola ulaşana kadar peşimde dolanması hoşuma gidiyor.

*
Dün sabah 6 da yatıp alkolünde etkisiyle öğlen 3'e kadar uyuyunca, normal olarak hala uykum gelmedi. O yüzden hediyelerimle vakit geçirmek üzere blog semalarını terk ediyorum.

Bu sene genelde işe yarayacak ve hoşuma gidecek şeyler hediye edildi bana ve bu bir ilk sayılır aslında, hepsi de gerçekten çok ama çok beğenerek kabul ettiğim şeylerdi. Ama içlerinden en çok sayın Alasse hanımın yolladıkları arasından bir olan minyatür VW hippie minibüsümü ve sonra da sevgili Christiano'nun yolladığı Queer as Folk box setini sevdiğimi söyleyebilirim.

Arkadaşlarımı seviyorum. Hoşuma gidecek şeyleri tam olarak bilen arkadaşlarımın olması mükemmel bir duygu, gerçekten.

*

İyi kalın. Hayatı sanki olduğundan daha kötüymüş gibi yaşamanın manası yok.

Fotoğraf: Facebook uygulamarından biriyle duvarıma yollanmıştı, çok şapşal ve mükemmel, manyaklık edip kendi parmaklarımıza da çizdik, ergenler gibi :)

Her Şey Yerli Yerinde

Babam öldü. (şekere bağlı kalp yetmezliği -covid nedenli- babam şeker gibi adamdı zaten) Yeğenim doğdu. (kendime teyze diyorum, hiç zorlanma...