Selam okuyucu, nasıl durumlar? Benim hiç uykum yok. O yüzden plansız programsız yazmaya geldim, bakalım.
Bu aralar (son 3 gündür) Matt Alber dinliyorum. Sesi çok etkiliyor beni. Sözcükleri sarf etme şekli... Aşağıdaki zımbırtıya play deyiniz, seversiniz bence.
İnsanlarla iletişim içinde olmak asla bana göre olmayacak sanırım. Ya da bir dakika doğru cümle şu; sadece istediğim kişilerle iletişimde olarak yaşamam imkansız...
Para kazanmak zorunda olmak sıkıcı olduğu kadar ruh köreltici bir eylemler bütününden oluşuyor, bu üzücü gerçeğin farkındayız hepimiz ama ne gelir elden paraya ihtiyacımız var ruhumuzu canlandıracak an'lara ve diğer her şeye sahip olabilmek için.
Ne kadar süre dayanabileceğiniz önemli. Ya değişeceksiniz ki çoğu insan buna "büyümek" diyor, ya da vazgeçeceksiniz. Başka yolu yok. Benim gibi orta yolu bulamayan biri için yok.
Yaşamanın masrafsız olduğu bir yer bilen varsa nolur bana haber versin olur mu?
*
Yılbaşında farklı bir şeyler yapalım demiştik bir kaç kişi.
Hava ne kadar soğuk olursa olsun saat 12'ye gelmeden havuzun başına gidelim ve orada girelim yeni yıla.
En sevdiğimiz parça çalarken dans edelim hoplayıp zıplayalım eğlenerek girelim.
Arabaya atlayıp yola koyulalım öylece, yolda olalım.
Çatıya çıkıp havai fişek ateşleyelim şampanya eşliğinde.
Ve vs vs vs....
Peki bunca fikir varken yapa yapa ne yaptık dersiniz?
Trivial Pursuit oynamaya daldık ve televizyon açık olmadığı için de geri sayımı kaçırdık.
Sanırım Teenage Summer Days çalıyordu. Ama ben Under Pressure söylüyordum yükse sesle. (son 1 haftadır durup dururken hep yaptığım gibi)
....'cause love's such an old fashioned word and love dares you to care for the people on the edge of the night and love dares you to change our way of caring about ourselves this is our last dance, "this is our last dance" this is ourselves....
Babasından sonra tahta geçen Ürdün kralı kimdir sorusuna "Muhittin" cevabı tam da o ara verilmişti işte, gülerken yıkılıyorduk sağa sola.
Şimdi o kadar komik gelmiyor tabi.
Yeni bir yılın ilk saniyelerini böyle tükettik işte. Ne fark eder ki...
*
Artık kapımızın önünde kahverengi kocaman bir adet Bandogge cins köpek var. Feci oyuncu. Bence çok da şeker bir hayvan. Kaslı köpekleri sevmek o kadar da eğlenceli olmuyormuş ama onu fark ettim. Yumuşak bir baş yerine sert, kaslı ve yakından bakınca korkutucu bir yüzle karşılaşıyor insan. Yine de evden çıkıp ana yola ulaşana kadar peşimde dolanması hoşuma gidiyor.
*
Dün sabah 6 da yatıp alkolünde etkisiyle öğlen 3'e kadar uyuyunca, normal olarak hala uykum gelmedi. O yüzden hediyelerimle vakit geçirmek üzere blog semalarını terk ediyorum.
Bu sene genelde işe yarayacak ve hoşuma gidecek şeyler hediye edildi bana ve bu bir ilk sayılır aslında, hepsi de gerçekten çok ama çok beğenerek kabul ettiğim şeylerdi. Ama içlerinden en çok sayın Alasse hanımın yolladıkları arasından bir olan minyatür VW hippie minibüsümü ve sonra da sevgili Christiano'nun yolladığı Queer as Folk box setini sevdiğimi söyleyebilirim.
Arkadaşlarımı seviyorum. Hoşuma gidecek şeyleri tam olarak bilen arkadaşlarımın olması mükemmel bir duygu, gerçekten.
*
İyi kalın. Hayatı sanki olduğundan daha kötüymüş gibi yaşamanın manası yok.
Fotoğraf: Facebook uygulamarından biriyle duvarıma yollanmıştı, çok şapşal ve mükemmel, manyaklık edip kendi parmaklarımıza da çizdik, ergenler gibi :)
2 yorum:
Aşağıdaki zımbırtıya play dedim, dinledim ve sevdim. bu adamla ilk kez tanıştım. bu yüzden başka şarkısını dinlemek istemiyorum. bu şarkı ve bu adam hep güzel kalacak bence. peki tüm bu söylediklerimden size ne? bilmiyorum.
teşekkürler.
"Trivial Pursuit oynamaya daldık ve televizyon açık olmadığı için de geri sayımı kaçırdık."
Aynı durumu biz de yaşadık. Ve yıllar sonra ilk kez yeni yıla işeyerek girmediğimi fark ettiğim için kimsenin anlayamadığı gülücükler fırlattım kendimce..
Yorum Gönder