29 Nisan 2009

insanlar sıkıntıdan ölür mü dersin?

Açık söylüyorum kardeşimle oturmuş feysbukta salak videolara bakıp bir kaç test çözdükten sonra yapacak hiçbirşey kalmadığı için "bari bloga bakayım" dedim. Bu aralar iletişimsizim pek. Okul hak getire, arkadaşlarımın davetlerine bahaneler uydurmada usta oldum, bilgisayarı sadece film izlemek, film indirmek ve kardeşimle feysbuktaki testleri çözmek için kullanıyorum. (world's capital cities, twilight trivia,movie quotes vs vs...)

Çok film izledim ve bloga yazıyorum izlediğim her filmi. Ama çok çok uzun oldu ve hala yazmaya devam ediyorum, yayınlayıp yayınlamamakta kararsızım. Belki kırpıp kırpıp yıldız yaparım sayfaları, bakalım...

Kişisel aktiviteler insana yetiyormuş, sinemaya git, tiyatroya git, parka git, kitap oku, müzik dinle, yemek yap, çiçeklere su ver, eski posterlerini çekmece altlarına ser... (ser ki temizlik zamanı sadece posteri buruşturup atınca bitmiş olsun işin) Alışveriş falan yapıyorum ara sıra, kitap alıyorum, çikolata, meyve, peynir falan... Sonra eve gelip yukarda saydıklarımı yapıyorum yine. Ne yapacağıma karar vermeye çalışıyorum, ayrıca fransızca telaffuzum gittikçe kusma moduna doğru ilerliyor, bu doğru yolda olduğumun kanıtı sanırım. Bir kaç arkadaşımı çok özlüyorum bazen ama hepsi çok uzakta, ara sıra küfür ediyorum ama alınmazlar sanırım.

Yaz başlarken hiç bir neden yokken depresona girermiş insanlar ablam söyledi, psikopat o, "sende ondan olmuşsun bence şimdi ücretimi ver bakalım" dedi. Yemedim tabi, benimkisi tembellik bence ve ukalalık biraz da bencillik ve herhangi birşeye bağlanmayı becerememek. En iyi arkadaşı ipodu olan tek insan benim tanıdığım.

Anket!
bu saatte kim varsa sordum;

mimi:
*denis insanlar sıkıntıdan ölür mü dersin bebeğim?
Smoky Bonnie wanna be fat house cat:
*ben inanıyorum ona, evet.
_____________________________________________________

mimi:
*ilke insanlar sıkıntıdan ölür mü dersin bebeğim?
Ilke .... (brb) ... ** Film İzliyorum.:
*ölür bebeğim
*napıyosun
mimi:
*sıkılıyorum
_____________________________________________________

mimi:
*mert insanlar sıkıntıdan ölür mü dersin?
cornelius:
*öyle bi' ihtimal varsa 93 kere ölümün kenarından döndüm demektir
*o yüzden ölmez diyorum
*sıkıntı süründürür.
_____________________________________________________

mimi:
*petree did people die because of getting bored?
petree:
*dont think so
*maybe?
*why? u get bored?
mimi:
*hell yeaah!
petree:
*dont worry bout that ur not gonna die :D
*or dont know maybe
_____________________________________________________

mimi:
*insanlar sıkıntıdan ölür mü dersin?
goderaser:
*ölür
_____________________________________________________

mimi:
*bro insanlar sıkıntıdan ölür mü dersin?
bro:
*kendi tecrübelerime dayanarak
*hayır diyorum
*ama gayet sürünür

.
.
.

10 Nisan 2009

yorum kaygısı gütmeyen notlar

"everyone carries a room about inside them. this fact can be proved by means of the sense of hearing. if someone walks fast and one pricks up one's ears and listens, say at night, when everything round about is quiet, one hears, for instance, the rattling of a mirror not quite firmly fastened to the wall."

09 Nisan 2009

Tuvalette müzik?

Şimdi yaşadığınız bir günü; "bugünü de dolu dolu yaşadım lan aferin bana" diye düşünmek, hatta bu düşüncenizi özellikle birileri duysun diye dile getirmek için mi geçiriyorsunuz. Hayır soruyorum çünkü var böyleleri, tanıyorum. Öyle olmayın lan sevgili okuyucular, lütfen.

*

Otobüste, minibüste, vapurda (bütün toplucana taşınma araçları işte) klasik müzik dinlemek mükemmel birşeymiş hacı. Karşındaki insanların hareketlerini notalara göre senkronlamaya çalışmak çok zevkli. He dersen ki; "sen de bi manyaklık var bence..." o da kabulum.

*

23 yıldır hayattayım, 10-11 yaşlarım arasında çay içmeye başlayıp müptelası olduğum düşünülürse, "iyi içiciyimdir" diyebilirim kendime. Bu 12 yıllık çay içme serüvenimde annemin de dahil olmak üzere aynı evi paylaştığım hiç kimsenin henüz çayımın demini nasıl sevdiğimi bilmemesi garip. Kalkıp kendi çayını kendin al demek mi istiyorlar yoksa gerçekten mi bilmiyorlar emin değilim. Kırılıyorum, sırıtma oturduğun yerden, duygusalım ben.

*

Geçenlerde sinemaya gittim. Türk filmi izledim (sinemamızı destekleyelim fikrinde olan duyarlı bir insan değilim hemen yanlış bir kanıya varma sakın, sinemaya gidince hangi filme girdiğim pek umrumda olmaz benim, gidiş amacım film izlemek değildir çünkü) filmi izlerken aklıma açıkhava sinemasına gitmiş kadınların halleri geldi. Önümde oturan hanım teyze, çocuk karakterin babasının peşinden ağladığı, gözyaşlarının sel olup aktığı bir sahnede "vah yavrum" dedi. Yanındaki diğer teyzede "ah ah" dedi. (bknz:Adile Naşit, Neşeli Günler, Küçük Ev dizi) Tam açıkhava sineması tadında bir filmdi zaten. (bknız: UMUT)

*

- Mimi tuvalete de o kulaklıklarla girmiyorsun değil mi?
- Bazen.
- Çok saçmalıyorsun.
- Neden çişim geldi diye dinlediğim müziği yarıda keseyim ki?

*

1 kutu xtrayı (ki aslında extra o, nedense şeklini şemalini değiştirip xtra diye isim yapmışlar afilli olsun diye) 1dk.'da içip kendi rekorumu egale etmiş bulunuyorum şu an. Daha hızlı içince başım dönüyor ve işin en eğlenceli kısmı da bu. Yoksa daha çok içmem lazım sarhoş olmak için. Ve inanmayacaksın ama rejimdeyim. Kalp krizi geçireceğim yoksa.

*

En küçük kardeşim bu aralar Burzum dinlemeye başladı (ki kendisiyle r&b-hiphop vs vs dinlediği için çok dalga geçmişliğim vardır) benden istedi albümleri eskileri karıştırdım çıkarıp verdim.

- Al ama fazla dinleme döverim.
- Oha neden ya!
- İçindeki öfkeni dışarı yansıttığını görürsem bende öfkemi sana kusarım tamam mı!
- Aman tamam ya, zaten bir kaç parçasını sevdim merak ettim başka ne var diye... Araştırma gibi düşün.
- Arkadaşlarına falan da dinletme tamam mı?
- O neden?!
- Ana-babalarını sarma başımıza otur kendin dinle araştır ne yapacaksan yap, tamam mı!
- Abla gerçekten çok şirret biri oluyorsun bazen, kabul et bunu.
- Çekilebilirsin Rudolph...

Lisedeyken çok salak zevklerimiz varmış lan bilek metal falan. (gerçi yine dinliyorum, arada bir sevişiyoruz) Ayrıca abi sizce de Vikernes emo boyband elemanına benzemiyor muymuş, hey gidi... (çarpar beni şimdi bu bak!) Geçelim...

*

Her türlü üniformalıya(öğrenciler dışında)gıcığım. Polis, asker, belediye işçisi aklınıza ne gelirse. Ayrıca üniformasız üniformalılara da gıcık oluyorum. Onlar da beni çok seviyor sanki.

*

Çok film indirip izledim bu ara, arkadaşlarımın önerdikleri ve rüyama girdikleri için tekrar izlediklerim... Çoğu hakkında birşey yazmamışım. (üşenmişimdir bilirsin) O filmlerle ilgili bir yazı yazıyorum, uzun oldu gibi ama okursunuz bence. O yazı bitene kadar aklımda neler varsa kısa kısa yazmak istedim, yoksa blogger arkadaşlarıma "neden yeni yazmıyorsunuz lan!" diye kızıyorken, kendi blog sayfamı boşluyor gibi görünmeyeyim değil mi? (çevir kazı yanmasın yapma bize Mimi! biz senin ciğerini biliriz...)

*

Görüşürüz esen kalın sağlık mutluluk falan.



Foto: Mutfak masasındaki ölü çiçekler.

02 Nisan 2009



- Merve abla, kolu kırılan kızı bu akşam da izleyelim mi?
- Hangi kız?
- Hani dün izledik ya...

Kolu kırılan kız, Tarsem'in "The Fall" filmindeki Alexandria. Dün akşam filmi bilmem kaçındı defa izlerken gelip bana katıldı Küçük Şuuşu. İlk olarak neden bu insanların bizler gibi konuşmadığını açıklamam gerekti ona, sonra da filmi merakla izlerken "burda ne dedi şimdi" diye özellikle üstünde durduğu sahneleri çevirdim. Şimdi ikinci defa aynı filmi izliyor. Fark ettirmeden fotoğrafını çekmek de çok zor! 6 aylıkken uykuya dalması için Peter Pan okuduğum bebeğin, 4 yaşına geldiğinde The Fall gibi bir filmi ne anlattığını anlamasada kavrayabileceğini biliyordum zaten. Gözünüzün önende büyüyen bir çocuğun, kişiliğini sizden birşeyler alarak geliştirdiğini görmek muhteşem birşey.

Her Şey Yerli Yerinde

Babam öldü. (şekere bağlı kalp yetmezliği -covid nedenli- babam şeker gibi adamdı zaten) Yeğenim doğdu. (kendime teyze diyorum, hiç zorlanma...