25 Nisan 2008

"Kötü günler azizim, feci zamanlar...

Gölcük'te de kara çarşaflı birini gördüm ya yıllar sonra... Kötü zamanlardayız azizim, kötü..."

Şimdi bu girişi okuduktan sonra hiçbirinizin beni din karşıtı falan sanmayacağını biliyorum. Zaten din denilen olgunun görünüşle alakalı olmadığını düşündüğümü çoğunuz biliyor veya tahmin ediyorsunuzdur. Şimdi karşımda oturuyor olsan, bu "görünüşle inanışın farkı" fikrimi de araya sıkıştırıp anlatırdım, ama başlarsam aklımdakiler gider veya biçimlenişleri değişir diye bir tedirginlik var beynimde.

Yani demek istediğim o kadar sığ fikirli insanlar olmadığımızın bilincindeyiz hepimiz. Ama yine de açıklama isteği belirdi içimde. Sanırım karşılıklı oturup konuşurken, anlattığım şeylerin destekçisi olan mimik ve ses tonumu bu blog sayfasında belli edemememin verdiği bir "doğru anlaşılamama korkusu" içerisindeyim.

Bu da farklı bir "kişinin kendini garipsemesi" olayı aslında. Başka bir zaman değinirim belki bu konuya da. Daha fazla sapma yaşamadan anlatmak istediğim şeye dönmeliyim.

Dinlerle aramın pek iyi olduğu söylenemez. Ne ilahi olanlara ne de uydurma olanlara aram vardır. Ama bunun yanında, gökten yeryüzüne tesadüfen düşen bir tuğla parçası ile kurulan uygarlık masalıyla, "biz organizmaydık, suda şıp şıp yaşıyorduk, sonra teoride pratikte karaya çıktık, bi evrildik bi evrildik sormayın, önce maymun, sonra insan olduk, özde öküz kaldık vs vs..." masalına da inanmıyorum.(yazının tam burasında bir parantez arası istiyorum mirim, bir ara açıklama daha yapayım da "zekilikten gözleri parlayan, iyi geviş getiren" insancıklar gelip; "daha evrim teorisini bilmiyorsun-uz *saygı -uz'u* gelmiş burda ahkam kesiyorsun-uz" demesin. Evrim teorisini biliyorum efenim, karşı tezleriyle birlikte falan oturup araştırmasını yapmış bir "boş zamanı çok" insanım. Evrim teorisi varyasyon açıklamasını yapmayı beceremediği sürece, benim tarafımdan kendi bilgilerim doğrulutusunda "hey hepisi salakça adamım" lakayıtlığındaki cümlelerin önemi kadar değer taşıyacaktır.) Bu inanışlarla aram açılalı bi 6-7 yıl olmuştur sanırım. Samimi olmak gerekirse, bu tür önemli konularla ilgili fikirlerim oluşalı 6-7 yıl olmuştur demem daha doğru olacaktır. Öncesinde birşeye inanıyor değil inandırılıyor olduğuma kanaat getirmiş biriyim. Yani bilim veya dogma sistemleri, kendimi bilmeye başladığım anlardan itibaren bana samimi gelmeyen şeylerdir. İnandırıcı olup olmadıklarını tartışma konusu yapmaya bile değer görmemem. Gidip birilerine "bu böyle şu şöyle" de demem.

Dinsel bir inanacım yok mu peki? Yok demem çok ukalalık olur ama bana "inanacaksın" denilen herşeye inanmadığımı belirtmem lazım. İnancım kendi kurallarımdan oluşuyor sanırım, "bana inanın, guru olayım, tarikat kurayım" diye bir atraksiyonum yok tabi ki de. (ama olabilir de lan,neden olmasındır, paşa gönlüme bağlı...)

Dediğim gibi inaçlı olmak bize inanmamız söylenen şeylere inanmak olmamalı. Yani kara çarşaf giyip "ben, bana kural olarak öğretilen şeylere uyuyorum" demek olmamalı bu. Ya da "bilimin bana öngördüğü gerçekliği kabul ediyorum" demek, özgür irade sahibi olmak anlamına gelmemeli. Demem o ki hacı; birşeyleri, kayıtsızlıkla boyun eğip kabul etmek ne bilimin ne de mutlak ilimin savunduğu düşüncelere uyuyor, değil mi? Aslında cevabın pek de umrumda olmaz, bunu da belirtmeliyim ve bu yazıyı yazma nedenim sadece yazma eylemini gerçekleştirmeyi seven bir insan olmamadan kaynaklanıyor, onu da bil.

Şimdi; girişteki cümleleri sarf ettiğim zaman, bana çevrilen gözlerin, o sözleri söyleyen kişi ben olduğum için ağızlarını açıp birşey diyememelerinden dolayı duyduğu büyük kinin nedeni, bilimin açık fikirliliğine ve dinin de hoşgörülülüğüne bir ithaftı sanırım. Benim açımdan sadece an itibariyle piçlik yapmaktı. Ayrıca aynı cümleleri abla dediğim kişinin yanında sarf ettiğim zaman aldığım cevabın "sanane" olması da bana bir hediye niteliğindeyi.

Sonracığıma; oturup kırmızı şarap yudumlarken dinlediğim La Noyee'nin high volume seçeneğini, akşam ezanı okunduğu için bir saygı göstergesi olarak mute konumuna getirmem beni çok pis bir ateist yapıyor sanırım, hatta kendini bir bilenin olarak gören birinin söylediğine göre tam cehennemlikmişim. (Teşekkür ettim,yolu tarif et de kaybolmayayım dedim, çok kızdı.)

Sonuç olarak yaşadığım toplumda her türden; kandırılmış ve kanmış insanların olması beni hiç de rahatsız etmiyor aslında. Toplumsallık olayına kafayı takıp dünyayı değiştirelim diyen biri olmadım hiç, o girişteki cümleleri sırf, politik ve sosyolojik açıdan gergin olan yurdum insanlarına piçlik yapmak amacıyla kurmuştum.

Kalkıp da bunu bir tartışma konusuna dönüştüren ve umursamazlığım karşısında çileden çıkıp öfke patlamaları yaşayan malum insanlardan özür dilemek istemem, bu cümlenin başını da sırf piçlik olsun diye ılımlı kurdum, gani gani kusuruma bakın, oh olsun size...

2 yorum:

(Süper)Cem dedi ki...

Sonuç olarak yaşadığım toplumda her türden; kandırılmış ve kanmış insanların olması beni hiç de rahatsız etmiyor aslında.
Beni de rahatsız etmiyor. Çünkü bizim gibi toplumlarda eğer insanları korkutacak bir olgu yoksa durum daha vahim olabilirdi. Şu an bile namussuzluk, hırsızlık ve bunun gibi onursuz suçlar insanların cehennem korkusuna rağmen yoğun olarak işleniyorsa, düşünün ki insanlar bu olgulardan bi haber ve korkusuz olsun ahah. Sonumuz hayrola derdim o zaman.. hehehe

erdem dedi ki...

sevgili merve
bu konuyu açtığın için teşekkür ederim. gerçekten çok uzun zamandır kafa patlattığım bir şey. gerçi kafa patlatmak için beyin olması lazım ama o bende yok malesef. neyse konumuza gelelim.umarım söylediklerimi ciddiye alır ve derinlemesine anlarsın. çünkü "kuralsızlık sakın kural olmasın" gibi bir zeka seviyesinden yüce radana sığınırım.

allahın varlığına inanmadığımı belirtmek isterim. eğer varsa ki yarattığı dünyayı kabul etmiyorum.

tanrının alahın yada adı her neyse onun varlığını cürütmek için şöyle söylenebilir;

din, devletin bir sömürüsüdür. kendi iktidarını sürdürebilmesi için bir din olgusunu ihtiyacı vardır. tanrı insanların kafasında ki bir polistir. bunları uzun uzun açmıyacağım. düşünen bir insan için söylediklerimizde çok büyük ibretler vardır! vayy cahillerin haline. onlar ki bilmedikleri düşünmedik şeylerin üzerine bile yorum yapabilen kafirlerdir.

ama kafamın almadığı kendim için cevap vermediğim bir şey var ki oda şu; her şeyin durup dururken var olması? nasıl mümkün olabilir? evrim teorisini yada big bangi araştırmadım. hiç bir bilgim yok ama en yakın zamanda o konulara gireceğim. ama insan oğlunun zekasının, bilinçinin evrimleştiğine inanıyorum. uzun uzun detaylara girmenin anlamı yok.

http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=118891&sa=39079579

bu kitapı mutlaka oku. bu sefer bana güven. zihnini açacaktır. kesinlikle.

Her Şey Yerli Yerinde

Babam öldü. (şekere bağlı kalp yetmezliği -covid nedenli- babam şeker gibi adamdı zaten) Yeğenim doğdu. (kendime teyze diyorum, hiç zorlanma...