06 Eylül 2014

"Proclaimed the time was neither wrong nor right. I have been one acquainted with the night."

bir zaman geliyor aklında olan şeyleri yazmayı bırak kendi kendine anlatamıyorsun bile. yani ya birinin gelip senin yerine o cümleleri beyninden çekip çıkarması ve kağıda savurması gerekiyor ya da onlardan tamamen vazgeçip başka bir duruma adapte olmayı denemen. 

ben ikincisini seçtim çünkü gerçekten yorgun ve boş hissediyorum, yani sanki söyleyeceğim tek bir kelime bile zaten gereksiz yere birikmiş bir çok diğer kelimeden pek de farklı veya canlı olmayacak. 

bazı çok bilmiş ölü adamlar buna varoluşsal bunalım demiş. içinde bunalım kelimesi geçen her betimleyişi çok cool sanan biri olsaydım o an çözülecekti beynimdeki düğümler, ama olamadım. olamıyorum. olamayacağım.

yani demem o ki, etrafımdaki sevdiğimi sandığım insanların (en azından oscarlık performanslar çıkarıyorum onların yanındayken) veya 3-5 saatlik muhabbetlerim sonrası beni ve sorunlarımı algıladıklarını iddia eden duyarlı yabancıların sandıkları kadar dolu biri değilim. 

bu doluluğu düşünebileceğiniz her durum için sıfat olarak kullanabilirsiniz. sanatsal sancılarım var evet, anlam veremediğim insani davranışlarım, açıklayamadığım sevgi ve öfke durumlarım. verebilecek ne çok şeyim var diye düşünürken "ama kime" ukalalıklarım var hala... 

varoluşsal sıkıntılarım da olabilir ama ölümle bir alıp veremediğim yok bence. depresyonun sonunu ön gören ruh bilimciler tam da burada çok yanılıyorlar. 

hayatlarımızı programlanmış birer makineler olarak geçiriyor olduğumuz varsayımı nedense benim çok hoşuma gidiyor. bu şekilde yaşayabilirim bence. bilim insanlarının bu konu üzerinde çalışıp beynimi ve duygularımı birbirinden ayırıp beni bir yarı makineye döndürecekleri günün gelmesini gerçekten istiyorum.

o günü beklerken sadece takılmaya ve nasılsın diyenlere "bunun cevabını gerçekten öğrenmek istiyor musun?" diye sormaya devam edeceğim.

okuyucu. iyi kal.

ÇukurNotlar: 

*başlık; Robert Frost'un "Acquainted with the Night" şiirinden alıntıdır. İlgilenen Blue Rose Code'un bestelediği şekline şuradan ulaşabilir.

*fotoğraf; Sylvia Plath'in The Bell Jar kitabının 20. sayfasındaki "I took a deep breath and listened to the old brag of my heart: I am, I am, I am." dizesine ithafen yapılmış bir çalışma, şans eseri bulduğum...

* bu günlerde; bunu dinliyorum, bunları okuyorum, bunu izliyorum ve bu tür işler peşindeyim.





1 yorum:

holy pickle dedi ki...

dinlediğini seviyorum, miles davis hoş. onun dışında kafam çakırkeyfiyken sadece sylvia plath ve robert frost göndermelerini takdir edebiliyorum. cheers

Her Şey Yerli Yerinde

Babam öldü. (şekere bağlı kalp yetmezliği -covid nedenli- babam şeker gibi adamdı zaten) Yeğenim doğdu. (kendime teyze diyorum, hiç zorlanma...