Unutacağımı sandınız değil mi? Hayır unutmadım ve çok güzel kitaplar hazırladım.
Okuduğum ve okuduğuma mutlu olduğum kitaplardan cümleler ve görseller paylaşarak devam ettirecek olduğum (artık nereye kadar giderse) "neden kitap okuduğun değil hangi kitabı okuduğun önemli" başlıklı silsilemize 2. kitabımızla devam ediyoruz.
Bu yayına konu olan 2. kitabımız, sevgili Michael Cunningham'ın "Saatler" adlı kitabı, kitaptan seçtiğim cümle (cümle değil bölüm) ise;
“Partilerimizi veriyoruz;
Kanada'da tek başımıza yaşamak için ailelerimizi terk ediyoruz, yeteneklerimiz
olsa da, elimizden gelen çabayı göstersek de, en olmayacak umutları beslesek de,
dünyayı değiştiremeyecek kitaplar yazmak için uğraşıyoruz. Hayatımızı yaşıyor,
istediğimizi yapıyor ve sonra da uyuyoruz; işte bu kadar basit ve kolay.
Bazıları camdan atlıyor ya da boğularak intihar ediyor ya da hap yutuyor; çoğu
kazayla ölüyor; ve çoğumuzu, büyük çoğunluğumuzu, bir hastalık yiyip bitiriyor,
ya da eğer şanslıysak, zamanın kendisi... Avunacak bir şey var: ne olursa olsun,
hayatlarımızın önümüzde açılıp bize hayalini kurduğumuz her şeyi sunduğu
saatler var; çocuklar dışında herkes (belki onlar bile), bu saatlerin
arkasından kaçınılmaz olarak başkalarının, daha karanlık ve daha güç saatlerin
geleceğini bilse de... Yine de kentin, sabahın keyfini çıkarırız; ne olursa olsun
daha fazlasını umut ederiz. Bunu neden bu kadar sevdiğimizi Tanrı bilir.”
2002 yılında (bence muhteşem bir insan olan) Stephen Daldry tarafından filmleştirilen bu kitap, sanki bir imgelem... Bol hüzün bol sorgulama ve "Hayattan kaçınarak huzuru bulamazsın." cümlesi ile insanı "hayatla ne alıp veremediğimiz var?" sorusuna götüren kitap, size çok büyük amaçlar vereceği gibi bir iddiada değil. Ama Cunningham'ın kitapla ilgili The Guardian'da yayınlanan yazısında da dediği gibi "Genelin düzenini düşününce, önemsiz gibi görünen bir an, aslında küçük bir lütuftur." Benim için de bu kitap, geneli düşününce minik bir lütuf gerçekten...
Lütfen kolaya kaçıp önce filmi izleme okuyucu. Git kitabı al oku ve hatta okurken sana verdiğim şu linkteki albümü dinle, sonra kitabı bitir, otur düşün, sonra yine düşün ve eğer istersen gidip filmi de izle...
Ha bir de olurda filmi izlersen, yaklaşık 1,5 saat sonra şöyle bir diyalog karşına çıkacak;
"
- Neden birinin ölmesi gerekiyor?
- Leonard?
- Kitabında... birinin ölmesi gerektiğini söylemişsin. Neden? ... Bu aptalca bir soru mu?
- Hayır.
- Sanırım sorum aptalcaydı.
- Hiç de değil.
- Öyleyse?
- Geri kalanların, hayatın değerini daha iyi anlayabilmeleri için, birinin ölmesi gerekiyor. Bu bir zıtlık.
- Peki kim ölecek? ... Söyle bana.
- Şair ölecek. ... Hayalperest. "
bu diyaloğu çok da ciddiye alma.
İyi kal okuyucu,
dilerim hayat, nasılsın diye soranlara her şekilde "iyiyim" demeyi öğretmiş olsun sana da...
1 yorum:
son cümle sorgulatıyor her şeyi. kendimi düşününce, "idare eder", "iyi olmaya çalışıyoruz", "koşturmaya devam" cevaplarını yoğunlukta görüyorum. nasılsın sorusunu yönelten kişiyle de alakası olabilir tabi. bilemedim ama sorgulattı işte nihayetinde.
Yorum Gönder