29 Eylül 2009

Leningradskoye Optiko Mechanichesckoye Obyedinenie


Lomo akımı diye birşey var malum, fotoğrafla az biraz ilgilenen herkes bilir. Yine de biraz aşinalık için bakınız: The First Photo Bender

Bir zamanlar ben henüz lisedeyken (5 yıl öncesi) lomo ile fotoğraf çekiyor olmak demek farklı bir kültüre ait olmak demek sayılıyordu. Gel gelelim ben bu lomoları abartıldığı kadar ilginç bulmamakla beraber, film banyosu zorunluluğu nedeniyle meşakkatli bulur " polaroid makineler daha iyi" derdim.

Sonuçta lomo ile çekilen fotoğrafların herhangi bir eleştirel yanı olmazdı ve bu nedenle "karmaşık sanat fikirleri olan aşmış, sorunlu sanat aşığı gençlerin" bir nevi kimlik kartı sayılırdı. Sanırım hala da öyleymiş. Derinlik, kavrayış, ışık vs vs. lomolarda önemli değildir, hatta eliniz titrerken çektiğiniz fotoğraf farklı bir sanat akımının temsilcisi sayılabilir. Zaten lomo ile çekilen fotoğrafın olayı hatalı olmasındır. Şimdinin fotoğraf programlarıyla, dslr ile çektiğini fotoğraflarınızı sanki lomo ile çekilmiş gibi gösterebilirsiniz. Ki daha ucuz ve daha pratik bir yoldur bu. (ben yapıyorum çünkü)

Fotoğrafı sanat akımlarına heba etmek ne kadar doğrudur tartışılır, gerçekten çok basit bir makineyle harikalar yaratılacağı gerçeğinin farkında olmak lazım tabi. Fotoğraf çeken adamın "fotoğraf bir sanattır evet ama kişisel bir sanattır" demesi gerekir her şeyden önce. Deklanşöre kendiniz için bastığınız gerçeğini unutup bir yerlere ait olmak isteği ile fotoğrafla ilgilenmek... Bilemiyorum, bazı şeylerin kalıplaştırılmaması lazım bence. Lomo makineleri "belli bir statüsü var yahu" deyip alan insanların olduğu gerçeği beynimi yoruyor, gerçekten.

Bu arada bende Lomo almak istemiştim 1-2 yıl önce, çünkü adam gibi bir polaroid bulamamıştım. Biraz da var olan makinelerime bir kaç tane de farklı bir şeyler eklensin isteğimle alakalıydı bu. Hocalarım bu makinelere en fazla 40 lira verilebileceğini ki bu paranın bile çok fazla olduğunu söylemişlerdi. Nedense her gittiğim yerde 80-200 arası değişiyordu fiyatlar ve Çin malı olup olmadığı da belli değildi. Duyduğuma göre (bugün konuştuğum arkadaşlarımdan öğrendiğime göre) hala aynı şekilde devam ediyor Lomo'nun olayı. Liseli gençlerin deliler gibi kapıştığı bir makine olup ayağa düştüğünü iddia eden bir Lomo aşığı arkadaşım üzülerek katıldı konuşmaya ve "herşeyin de bokunu çıkarıyorlar zaten" diyerek son noktayı koydu sanırım.

Bense hala polaroid makineleri savunuyorum, nostalji polaroid makinedir diyorum. Yeniden piyasaya sürülüp genellemelere konu olmadan alacağım bir tane.

25 Eylül 2009

Blog sayfası böyle görünecek artık alışabilirsin. (6-7 ay kadar)

Filmler izliyorum ki okulun açıldığı gerçeği biraz olsun aklımdan uçup gitsin. Pek işe yaradığı söylenemez belki ama çok güzel afişler biriktiriyorum en azından onunla avunuyorum.


3'ün 5'in hesabını yapıp toplamın 8 olduğunu sanmaktır hayatta başarısız olmak. O yüzden toplamada pek iyi değiliz, yine de idare ediyor muyuz?


Geçen gece sabaha kadar oturup konuştuk, sonuç olarak uzun zamandır kıçlarımızın üstüne oturup hiçbir şey yapmadığımızın farkına vardık. Dışardan bakanların "what a character" diyebileceği tipler olduğumuz su götürmez gerçek, ama görünüşün aldatıcı olduğunun bilincinde olanlar için sadece basit birer ayrıntıyız.


Bu sene bitiriyor olduğum okulumun üstüne bir kaç bölüm daha okumak niyetinde olduğum aşikar. Çok bilen birine göre bu kabul etmek istemediğim şeyleri görmezden gelmek istememle alakalıymış. (öğrenciliğe takılıp kalarak büyüdüğün gerçeğini göz ardı edebileceğini mi sanıyorsun Mimi?) Bense bunun bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğimle alakalı olduğunu düşünüyorum.


Bayramdan kalan sütlü bonbonları yiyip üstüne likör içiyorum. Sonra da türk kahvesi pişirip köpüğüne parmağımı batırıyorum, telve hesabına bakarak gelecek çeteresi çıkarıyorum. (bonbon ne kadar güzel bir kelime dimi lan, bonbon demek bile mutlu ediyor beni.)


Bu arada aranızda hala In Bruges izlememiş olan varsa kendisini kınadığımı belirtmek istiyorum.


Geçen ay bir gece vakti "hadi komik ve dramatik crime filmleri izleyelim" deyip en küçük kardeşimle ekran başına geçtiğimiz saatler boyunca izlediğimiz filmlerin arasında açık ara 1.liği eline geçiren In Bruges'u izlemeyen hemen izlesin. Son 4 yılda izlediğim filmleri düşününce, izlediğim en iyi 4 filmden biri diyebilirim. Ki o gece az film izlemedik; Snatch, RocknRolla, Lock, Stock and Two Smoking Barrels, Revolver... (evet Guy Ritchie hayranıyız, doğrudur.)


Zıkkımlandığım 6.cı bonbonum da ağzımda eriyip giderken, hala David Bowie dinliyorum. Ölmeden canlı canlı izlememiz lazım gelen insanlardan biri de kendileridir. Gerçi Cohen geldi de ne oldu diyorum artık. (Gidebildik mi para bulup? Hayır!..) Yine de hayal kurmaktan zarar gelmez be okuyucu. O kadar upload ettim dinleyin parçayı. ki sanki önceden de koymuştum ben bu parçayı, bir an öyle bir düşünce belirdi ama geçti gitti sonra hemen. Olsun sen yine de dinle. Sevgi saygı, öperim.


David Bowie & Maynard James Keenan - Bring Me The Disco King

13 Eylül 2009

Not:

revizyona girdim, kendi açlımımı yapacağım!. değişecek bu görünüm alışıyım deme, öptüm.



06 Eylül 2009

Yaz bitiyor mu ne?



O zaman buyrun birlikte uğurlayalım. (play dedikten sonra okumaya devam ediyoruz klibi de izliyoruz arada)


Beirut - Elephant Gun

Tatil gereğinden fazla abartılan bir oyun sadece, yoksa insanın dinlenmek için başını alıp uzaklara gitmesi denize girip kumda güneşlenmesi gerekmez. Ama yine de besleyici bir eylemdir.

- Sen şimdi tatil mi yaptın sanıyorsun?
- Selam Rudolph özledin dimi beni ehehe:)
- Ordan oraya bilet alıp sağdan soldan eski püskü şeyler toplamak mı yani tatil.
- Sana süper bişi aldım ama bak, görünce delireceksin.
- Sabahtan akşama kadar "akşam çayı" faaliyetlerinde bulunmak mı tatil?
- Sen beğenmezsen ben kullanırım gerçi iyi tütün bulmak lazım ama olsun, olanla idare ederiz.
- ipoda 5 sezon dizi doldurup etrafındakiler yerine minicik bir ekrana bakmak mı tatil?
- Ooouv yeni sezon 21 eylülmüş yaa, nasıl bekliycez bende bilmiyorum Rudolph:(
- Birde arayıp soranlara çok eğleniyorum deyip kendini kandırmıyor musun?
- En azından soranlara neler yedim içtim onu anlatırım.
- Yeşil fosforlu kalem ne peki, punk mısın sen!..
- Punk olmaya kilom müsait değil ama yine de sağol Rudolph:)
- Uuff herneyse, ne aldın göster bakayım.

Haziran hakkında konuşuyoruz, çünkü daha iyi bir konumuz yok. Kaç zaman daha yanyana durabiliriz acaba, bilmiyoruz. İsviçreli bilim adamlarının "insanın insana tahammülü" başlıklı bir çalışmaları var mıdır?

- en çok neler(in)den nefret ettiğimle ilgili notlar alıyorum, okumamı ister misin?

Televizyonun sesini kıstık, Sinatra açtık yerine, reklamlarla kafa buluyoruz...

Msn iş toplantıları için yapılmış bir naneydi zamanında deyip her kelimeden sonra enter a basma eylemlerimizi sürdürüyoruz.

Ayrıca, "aids is a mass murderer" sloganlı kampanyayı canıığ gönülden destekliyoruz.

Hayatta olduğum sürece ne yaşadığım umurumda değil demek eskisi kadar gerçekçi gelmiyor. Bu yüzden kalan ömrümü bozuk para olarak geçirmek istiyorum. Şıngır mınıgır evet:D

Saygılar okuyucu öperim.



Her Şey Yerli Yerinde

Babam öldü. (şekere bağlı kalp yetmezliği -covid nedenli- babam şeker gibi adamdı zaten) Yeğenim doğdu. (kendime teyze diyorum, hiç zorlanma...