20 Ekim 2015

hayır, aşka inanmıyorum.

Oblivion; çok güzel bir kelimesin şiir yazasım var sana ama sigaram bitmek üzere ve parmaklarım kağıt kesiği... 

Temmuz 2014





10 Ekim 2015

yaşama lütfen, yaşamak hoş karşılanmıyor.

Merhaba internetin modern insanları… 

Hayat çok garip, çünkü daha dün Noah Baumbach’ın yeni filmini izlemiş, Woody Allen tarzı obsesyonlarım(ız)la film eleştirisi yapıp, yiyip içip sinema felsefesi zırvalayan, uyumak için eğlencesini bitiren ve İstanbul’da gecenin bir yarısı (sabahın körü) demeden, korkmadan, sıkılmadan güven içinde rahat rahat evine dönen bir ben vardı.

Bugünse sabah 10’da babası tarafından telefon edilerek uyandırılıp “Ankara’da bomba patladı insanlar öldü, ne oldu barış diyenlere şimdi? Sen ne diyorsun ne düşünüyorsun?” diye sorduğunda nerede olduğunu hatırlayıp, sanatı, sinemayı, muhabbeti, arkadaşları, NY’da varoluşsal krizler yaşayan film karakterlerini ve tüm edebiyatı zihninden silmiş olan bir ben var.

Barış içinde huzur ile yaşamanın (hatta sadece eylem olarak yaşamanın) hoş karşılanmadığı bir ülkenin vatandaşıyım ve çoğu zaman sanki öyle değilmişim gibi, bir illüzyonun içinde yaşıyorum. 

Siz?

Mesela saat şu an 23:22 ve ben kardeşimin İstanbul’un göbeğindeki evinde oturmuş devlet aygıtının ne işe yaradığını düşüyorken, üst kat komşumuz futbol maçı izliyor. "hadi bee goool beee" diye bağırıp, hayatın neresinde durduğunu tüm apartmana beyan ediyor.

Çünkü burası özgür ve demokratik ve laik ve zaman zaman da liberal bir ülke… Herkes her şeyi düşünmek ve birbirleriyle aynı fikirde olmak zorunda değil. Aynı ırktan gelmek zorunda hiç değil, insan olsunlar yeter. (buradaki ironinin, mizahın kararan tarafına geçişiyle ilgili çıkarımlarınızı da kendinize saklayın lütfen, burası özgür ve demokratik ve laik ve… ; )

Gerçekten bunları kızgınlıkla yazıyor değilim.

Bıkmışlık bu bendeki…  Kimsenin de umurunda olmak zorunda değil.  Çünkü kimse kimseyi anlamak zorunda değil.

...

Birileri hala her yerde oluk oluk kan akacak diyor ama kimse neden aksın ki diye düşünmüyor.

Sokağa çıkan, yürüyen, konuşan, nefes alan vatandaşının yaşama hakkını koruyamayan;

Ülkenin en güzel yerlerini muhtelif yabancılara peşkeş çekerken kendi vatandaşına, teninin rengine göre, 2. veya 3. sınıf insan muamelesi yapan;

Uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığına göz yuman;

İlgisi ve haddi olmadığı halde etrafındaki, özellikle kendini çok ayrı tuttuğu o malum Doğu’nun ortalarında olan her şeye karışan;

Olan biten diğer her şey için de hayali arkadaşlarını suçlayan, çok büyük adamların ego kavgası uğruna ziyan olup giden bir yer haline gelmiş olan;

... bir devlet var.

Bizler var ettik o devleti ve hala daha koruyup kolluyoruz ki; “halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet-i cihanda bir nefes sıhhat gibi” (ama buradaki nefes almak ve sağlıklı olmak kelimelerini unutun. çünkü devlet için devlet yüzünden ölenlerimiz bile var.)

...

Mesela saat şu an 23:37 ve dışarıdan korna sesleri geliyor. Biten bir futbol maçı için kutlama yapılıyor. (arabaların arkasında da yukarıdaki dizelerin sahibinin imzası var… ve bu hiç ironik değil.)

Çünkü burası; özgür ve demokratik ve laik bir ülke. 

Elindeki tüm güç ve kudreti ile, canı istediğinde masum halkına biber gazı sıkmak dışında fonksiyonu olmayan bir devlet barınıyor bu ülkede ve öyle bile olsa burası özgür ve demokratik ve laik bir ülke...

Ve burada yaşayanlarının hafızası yok.

...

İyi uykular internetin modern insanları,
Hayatınızı hep adagio yaşayın.



Her Şey Yerli Yerinde

Babam öldü. (şekere bağlı kalp yetmezliği -covid nedenli- babam şeker gibi adamdı zaten) Yeğenim doğdu. (kendime teyze diyorum, hiç zorlanma...