15 Mayıs 2012

when the days they seem to fall through you, well just let them go


Gençler. Bu günlerde gençlere gıcık oluyorum. Artık 26 yaşında bir ahmak olmam ve bunun getirdiği eziklik duygusu klişesiyle bir alakası yok bu durumun. Kendine önem vermeyen biri olmaktan dolayı gayette mutluyum.  Tutarlı olup olmadığına bakmaksızın her konu hakkında fikir yürütebilme hakkımı da saklı tutuyorum. Çünkü hepiniz çok sıkıcısınız bense süpersonik fikirleri olan ama bunu sizlerle paylaşmak istemeyen biriyim. Boşuna uğraşmayalım.

Gençler. Gerçekten bugün hepsine gıcık oluyorum. Belki yarın da gıcık olmaya devam edebilirim, bilemiyorum. Ya da yarın 48 yaş üstü insanlara gıcık olamaya başlayabilirim. Ne sıkıcı… insanlara kendileriyle ilgili sorular sorabilme hakkına sahip olabilmek için önce onlara kendimle ilgili bir şeyler anlatmak zorunda olmam. Aklımdan geçenler, aklımdan geçenler…  bu tür saçmalıkları neden yapıyoruz bilemiyorum. Bir çeşit aydınlanmanın peşinde olmamız gerekiyor ömür boyu çünkü hayat anlamsız ve bir mana bulmamız lazım ki daha çok antidepresan yazamasın şarlatanlar. Geçtiğimiz Pazar aydınlanma işini nihayete erdirmiş biri olarak, annemi Yahudi olmaya ikna da edemeyeceğime göre, en fazla çay içmek için kiliseye, helva yemek için de Müslümanların ölü evine falan giderim. Faydacılık da bir yerde hayatına mana katmaya çalışma çabasıdır sonuçta?

En sevdiğim dostumu cebimden çıkarıp paketteki son sigarayı yakacağım ve diğer paketi açacağım. Zürafa yetiştirmekle ilgili fikirlerimi kağıda döktükten sonra tuvalete gitmeyi planlıyorum. Orada da eşek sütü ve bebek maması arasındaki süper ilişkiyi bir kere daha gözden geçirip "acaba eşek çiftliği mi kursam lan!" şeklinde bir cümle kuracağım ama vazgeçeceğim hemen. Yarın ofise gitmeyeceğim için de oturup Frontera mı yudumlayacağım bitene kadar. Sonra diğer şişelere sarkacağım, bir de yüzesim var ama hava soğuk hala ve pinti site yöneticisi havuzun suyunun temiz kalmasını sağlayacak bilmem ne zımbırtılarını çalıştırmamış...

ÇukurNot: Sevgili adsız yorumcum, seni tanıdığımı düşünüyorum, en azından öfken ve alaycılığın çok sıcak geliyor bana ve sevdiğim ama bir türlü anlaşamadığım, bir kere bile yaşadığım yere gelip ne beni, ne kitaplarımı, ne yazılarımı, ne filmlerimi, ne müziklerimi, ne de beni görmemiş birisini hatırlatıyor. Yorumların için teşekkür ederim, uzun zamandır hem reel hem de sanal dünyalarda asosyal takıldığım için daha yeni fark edip okudum hepsini. Her ne kadar beni ve diğer tüm bloggerları sözün eyleme geçemediği yaşamlarda sıkışıp kalmış insanlar olarak adlediyor da olsan yorumlarının hepsi kendi içlerinde tutarlı ve insanı düşünmeye sevk ediciydi. Okurken mutlu oldum. Hatta yorumlarını hiç üşenmeden arşivliyorum, arada açar okurum feyz alırım diye... Her neyse sevgili adsız yorumcum, bu yazıya yorum olarak mail adresini yollarsan evimin şişeli köşelerinin kanıtlarını yollayabilirim sana, böylece hem içindeki öfke diner biraz olsun ve bazı insanların ara sıra da olsa kıçından uydurmadığını, gerçekten yaptım dediği şeyleri yaptığını kabul edebilir ve böylece aydınlanabilirsin, hem de eşcinslerinle sevmişmenin ne kadar eğlenceli bir şey olabileceğini düşünecek kadar açık fikirli biri olabilme hayallerine bir adım daha yaklaşabilirsin...

Öperim okuyucu....

Başlığa selam için buraya lütfen...
Fotoğraf: 16 Mart 2013 Blur, Vive Latino konseri setlisti

Hiç yorum yok:

Her Şey Yerli Yerinde

Babam öldü. (şekere bağlı kalp yetmezliği -covid nedenli- babam şeker gibi adamdı zaten) Yeğenim doğdu. (kendime teyze diyorum, hiç zorlanma...