29 Ocak 2010

Bu gün Muz Balığı İçin Mükemmel Bir Gün ...

Ölüm haberleri gece gelirmiş efendiler. Ya da saat farkından dolayı siz geceyi sabah ederken gelirmiş, enlem boylam olayı işte...

Gecenin sabah olduğu saatlerde arayıp "im so sorry mimi, your old man is dead today." diyen sevgili Nick ile başlayan, Mimi'nin içselleştirdiği yazarın ölümü üzerine taziyelerini sunmak için arayan, mesaj veya mail atan arkadaşlar listesi bugün bile yeni isimlerle uzayıp gidiyor. Yani artık birbirinden alakasız işlerle uğraşıp, farklı hayatları tüketen ve eskisi gibi görüşmeyen arkadaşların değişmeyen tek ortak noktası Holden'ın yetim kalması. Yahu ne kadar kırılganmışız hepimiz hala. 15 yaşındayken hayatımıza giren ve bir kez bile yüzünü görüp sesini duymadığımız bir adamı nasıl da ailemiz bellemişiz yıllardır. Bu sabah arayıp "ruhlarımız yetim kaldı şimdi" dedi bir arkadaşım. Evet bile diyemedim.

Ebedi kaçak Bay Salinger 27 ocak günü istediği rahata kavuştu, malumunuzdur sanırım. İnsanlardan kendisini rahatsız etmemelerini isteyen ve 50 küsür yıldır evinden kolay kolay dışarı adım atmayıp pek az insanla görüşen Jerome David Salinger, artık Seymour'una kavuştu diyebiliriz.

20. yüzyılın son büyük yazarını da kaybetmiş olan dünyanın umurunda olan tek şeyin Salinger'ın evindeki bir kasada veya herhangi başka bir kuytuda saklamış olduğu düşünülen yayımlatmadığı eserleri olması biraz ölüye saygısızlık oluyorsa da edebiyat dünyası için yeni bir soluk hatta bir dönemin son yazıtları diyebileceğimiz bir keşif arayışı sayılır. İsteği üzerine bir anma töreni bile yapılmayacak ve insanlar evinin önünde toplanıp sağa sola mum yakıp çiçek sıkıştırmayacak. (bilemiyorum gerçi ne kadar engel olunabilir.)

İşte bu da hayattan iğrenip insanlardan tiksinmek için yeni bir nedendir.

Salinger'ın yıllar yılı izin vermediği yegane şey olan Catcher in the Rye'in film haklarını kim bin bir zahmet ile aileden satın alabilecek bilmiyorum ama çok sayıda sıfırın yanında diz boyu saygısızlığa şahit olacağız.

Umarım her şeyi yakıp yok etmişsindir.

14 Ocak 2010

Pas si simple

Karşınızdakine söylemek istediklerinizle söyledikleriniz arasında dağlar kadar fark varsa eğer, o kişiyle karşı karşıya oturmamalı, aklınıza gelen her şeyi olduğu gibi anlatmaktan çekinmeyeceğiniz biriyle olmalısınız.

İşin en kötü tarafı da ya karşınızdaki de aynen bu şekilde düşünüyorsa?

Kim kimi tüketiyor dersiniz...

İnsanların bir şeyleri başarmak zorunda oldukları hissiyle yaşamaları kadar kötü bir şey yok. Her şey bir yana olmak istedikleri kişinin aslında diğerlerinin görmesini istedikleri kişi olduğundan haberi yok kimsenin.

Birilerinin sizinle gurur duymasından daha önemli olan tek bir şey varsa o da kendinizle gurur duymanızdır.

Başkalarının onayına ihtiyaç duymadan yaşayabilmek olanaksızken, durup farklı olmak adına değil de kendi olmak adına bir şeylerden vazgeçebilen kaçınız var?


ÇukurNot: Yeni görünüm bir süre için böyle.

05 Ocak 2010

Rüya...

20dk. önce güzel güzel sızmışken şimdi deyim yerindeyse cin gibiyim. Ve uyumayı kat-i suretle düşünmüyorum.

Bir insan rüyasında ünlü birini görürse (ki bu ünlü insan Jared Leto, Emile Hirsch, Louise Garrel, Leonardo Sbaraglia, Romain Duris ve Takeshi Kaneshiro karışımı birşey ise...) ve rüyasındaki bu ünlü insanla 15 yaşındaki veletlerin hayallerindeki bir sahnenin içinde başroldeyse eğer, ertesi sabah kalktığında gülüp eğlenebileceği hatta arkadaşlarıyla muhabbet ederken "dün gece bi rüya gördüm hacı yok böyle bişi ahuhauhua" şeklinde anlatacağı çok hoş bir yaşanmışlığa sahip olur.

Ama rüyasında gördüğü insan 16 yıl önce intihar etmiş, ardından binlerce mum yakılıp dua edilmiş, hatta abartıp peşi sıra intihar edenlerin kaydedildiği arıza bir rock star ise ve bu rocker cenazeye gider gibi simsiyah bir takım içinde ona doğru yaklaşıp sarılmış ve "merak etme o kadar da kötü değil burası" diyorsa ve anlamadığı bir dilde ona dua etmeye başlıyorsa... ve ayrıca rüyanın sahibi soyut dünyasına konuk olan rockera somut sünyasında hayran bile değilse, bu işte bir terslik var demektir.

Televizyonu açtım, ses olsun diye... Şapşal bir dizinin bilmem kaçıncı tekrarı bana eşilik ediyor. Yazmalıyım, yazmalısın, yaz artık diyen iç seslerimi dinledim ve piisiimi açıp yazdım birşeyler. Ama yazmakla anlatmak çok farklı... O yüzden gelip birilerine anlatmam gerekliydi.

Basite kaçıp twitterı açtım önce, nasılsa bir sürü uykusuz asosyal şu an saçma sapan düşüncelerini birilerinin ciddiyetle okuyup algıladığını sanmakta...

Kısacası feci korktum azizim. Rüya tabirileriyle aram yoktur "kaba etin açıkta kalmış, çok yemişsin hazımsızlık çekiyorsun vs..." der geçer giderim... Yine de diyorum. Ama mümkünse sevgili Cobain bir daha soyutluğuma konuk olmasın.

Her Şey Yerli Yerinde

Babam öldü. (şekere bağlı kalp yetmezliği -covid nedenli- babam şeker gibi adamdı zaten) Yeğenim doğdu. (kendime teyze diyorum, hiç zorlanma...