- - En büyük benim.
- - En büyük ne ama?
- - En büyük varlık.
- - Ha, Tanrı yani.
- - Aynen. Ya da Allah veya Yehova… Milletin taktığı adlar dert değil. En büyük, daha büyüğü düşünülemeyecek ya da düşlenemeyecek en büyük varlık benim sonuçta.
- - Ya, ben de öyle duymuştum. Yoksun ama sen.
- - Kiminle konuşuyorsun öyleyse?
- - Kendimle konuşuyorum.
- - Doğru. Şu an bile doğru. En büyük varlık olmam hasebiyle sohbete ihtiyacım yok benim. Bu diyalog kendinle. Ama eğer doğru mantık yürütürsen var olmam gerektiğini fark edeceksin. H em de sadece zihninde, imgeleminde veya düşlerinde değil.
- - Nasıl yani?
- - Varlığımın kafadan reddedilmediğini kabul et. Varoluşumu bir şekilde hissedebilirsin.
- - Düşünmeye başlayınca emin olamıyorum. Ama diyelim ki becerebildim, diyelim ki her şeye gücü yeten, her şeyi bilen hatta tümüyle kusursuz, evreni yaratmış bir varlık var… Ancak Ey düşünülebilenlerin en büyüğü, ortada varlığına dair hiçbir kanıt yok.
- - Doğru. Çoğunluğun düşündüğünün aksine dünyada işaret bırakmadım. Evrene de odaklanma. Kendine bile odaklanma hatta. Sadece bana, benim varlığım düşüncesine odaklan.
- - Peki, tamam. Düşünülebilecek en büyük varlığı dair bir fikrim var… Galiba.
- - Öyle. Daha büyük hiçbir şeyin olamayacağı bir varlık düşünülebilir, harika. Şimdi, var olmadığımı varsay.
- - Varsaymama gerek yok. Yoksun.
- - Diyelim ki doğru. Bu durumda, eğer var olsaydım, senin düşünülebilecek en büyük varlık fikrine göre düşünülebilecek en büyük varlıktan daha büyük olmam gerekir gibi görünüyor.
- - A-ha, çelişki.
- - Eh, sadece eğer düşündüğün hem varlıktan yoksun hem de düşünülebilecek en büyük varlıksa çelişki. Çünkü bu türde var olmayan bir varlık düşünülebilecek en büyük varlık olamaz. Var olmamak gibi kocaman bir defoya sahip bir varlık nasıl en büyük olabilir? Var olduğumu artık kavrarsın herhalde.
Okuduğunuz küçük diyalog 11.yy’da Canterburyli Anselmo
tarafından öne sürülmüş ontolojik (varlıkbilimsel) kanıttan uyarlanmıştır. Şu veya
bu şekilde ortaya atılmış çeşitli ontolojik kanıtlar dikkate değer destek
görmekle birlikte aynı ölçüde reddedilmiştir ki yakın dönemde büyük ölçüde
retle karşılaşmışlardır. Büyük filozoflardan, kimi lehine, kimi aleyhinde saf
tutmuştur. Mesela Descartes lehine, Hume aleyhineydi. Leibniz lehine, Kant
aleyhineydi.
Önümüzdeki zorluk şudur: Sadece sahip olduğumuz fikirlere
ait kelimeler üzerine temellenmiş herhangi bir düşünüş bizi gerçeklik hakkında
çıkarımlara nasıl götürebilir? Tekboynuzlulara, denizkızlarına, Noel Baba’ya
dair fikirlerimiz var ama bunların var olup olmadığını saptamak için bütün
dünyayı aramamız gerekir.
Peki, bu zorluk bizi etkilemeli mi? Sonuçta,
fikirlerimizi analiz ettiğimizde bazı şeylerin gerçekte var olamayacakları
sonucuna varıyoruz. Mesela karelerle dairelerin doğalarını kavradığımızda, “kare
daire veya köşeli daire” diye bir şeyin olmadığı sonucuna varıyoruz. Ötesi,
mesela sayı dizilerini kavradığımızda on yedi ile yirmi üç arasında bir asal
sayı bulunması gerektiği sonucuna varabiliyoruz. Tabii bu örnekler özel
örnekler; soyut varlıklarla, duyularımızla hiçbir şekilde tecrübe
edemeyeceğimiz veya bilimsel araştırmalarla somut kanıtını bulamayacağımız varlıklarla
ilgililer. Gerçi aynı zamanda sadece mantık yürütme yoluyla bir takım kanıtları
deneye dayalı gündelik varlıkların da, mesela hem uçan hem de uçamayan bir
yaratığın var olamayacağını da kanıtlayabiliriz.
Kimileri ontolojik kanıtların X fikrini X’le
karıştırdığını öne sürüyor. File dair fikrimiz, hortumlu bir yaratığa aittir;
ama fikrin kendisi hortumlu değildir. Kanıtın görünürdeki gücü, diyorlar, tehdit
altındaki bir çelişkiye dayanıyor ve karışıklık buradan çıkıyor. İşte bu durumu
kanıtların bazılarının kilit noktalarını sunduğumuzda görüyoruz:
Düşünülebilecek en büyük varlığın var olmadığını
varsaymamız durumunda var olsaydı, düşünülebilecek en büyük varlıktan büyük
olurdu ama bu, bir çelişkidir.
Buradaki hata, düşünülebilecek en büyük varlık fikrimize
bu tür büyüklüğün bizzat rakibiymiş muamelesi yapmamızda yatıyor. Evet,
düşünülebilecek en büyük varlık var olsaydı zihnimizde var olan fikrimizden
(hatta her fikirden) daha büyük olurdu ama bu, fikrimizin neyin fikri
olduğundan daha büyük olurdu demek değildir; çünkü fikrimiz sadece düşünülebilecek
en büyük varlığa aittir. Yani bir çelişki söz konusu olmayacaktır.
Gerçi bizim diyalog, addia edilen karşılığa dahil
görünmüyor. Tanrı; “düşünülebilecek en büyük varlık” derken ne kasttettiğiimizi
düşünürsek işin içinde var olmanın bulunduğunu görmemiz gerektiğini söylüyor.
Daha ileri götürelim.
- - Ama Noel Baba, sen yoksun ki?
- - Noel Baba anlayışına göre haklısın. Ama gel, bir de azami cömertlikte, beyazın beyazı sakallı, mümkün olan en sıcak “ho-ho-ho”ları atan, falan, bir Noel Baba düşün.
- - Deniyorum.
- - Ona, “Düşünülebilecek en büyük Noel Baba” adını ver. Bu durumda, o var olmasaydı daha büyük bir Noel Baba, yani var olanı düşünebilmemiz gerekir ki öyleyse…
- - Ha, “Öyleyse düşünülebilecek en büyük Noel Baba vardır,” diyeceksin.
- - E, kapmışsın olayı sen.
- - Ama bu durumda sayısız en büyük şey de var olacaktır… En büyük kedi, en büyük köpek, en büyük güvercin, en büyük dondurma…
- - Evren büyük sahiden.
- - Öyle büyük ki eğer bu akıl yürütme doğruysa sadece en büyük iyi Tanrı değil, ayrıca en büyük kötü Şeytan da var demektir.
Ne demek bu “En Büyük” ? “En Büyük” bazen kusursuzluk
bazense azami bağımsız gerçeklik olarak anlaşılır. Hangi şekliyle bakılırsa
bakılsın, bu kavram var oluşu içerir ve büyüklükte olmayan özellikleri dışlar.
Yani düşünülebilecek en büyük Noel Baba meselesi çelişkilidir; çünkü Noel Baba,
Noel Baba olması sebebiyle, ne denli büyük olursa olsun sonlu ve pek çok açıdan
sınırlı olacaktır. Mesela; insanlara hediyelerini verebilmek için normal
boydaki bacalara sığması gerekecektir. Benzer nedenlerle en büyük varlığı
kusursuz, eksiksiz görme yetisine sahip, aksansız Estonya dili konuşabilen bir
tango üstadı görmemeliyiz. Ancak, hazır ontolojik kanıtların ruhuna girmişken,
büyük, en azından varoluş özelliği sahipliğiyle büyük bir Noel Baba fikrimizin
olduğunu öne süremez miyiz? Bu durumda, böyle bir Noel Baba olmasaydı,
kendimizi bir çelişkinin ortasında bulmamız gerekirdi.
Bu tür tartışmalarda hatayı ortaya çıkarmak için başka
bir örnek veremek gerekirse: Mesela bir eş bulma acentesine gidip
hayallerinizin kadınını/erkeğini tarif etseydiniz ve acente size verdiğiniz
tariflere (listelediğiniz yüklemlere) uyan ama hayali biri sunsaydı bu hiç
hoşunuza gitmezdi. “Aaa, ama var olması gerektiğini özellikle belirtmemiştiniz,”
yanıtı “Paramı geri verin” talebinizin önünü almaya yetmeyecektir. Ama baştaki
talebinize “ ve var olan” lafını eklerseniz, bu başka bir özellik olmayacak ve
acente listelenmiş yüklemlerin tarif ettiğine uygun bir eş bulacaktır.
Tanrı meselesine dönelim: Düşünülebilecek en büyük varlık
fikrinden, böyle bir varlığın gücü her şeye yeten ve falan filan özelliklere
sahip bir varlık olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Ama “ve var olan” demek,
doğrudan bu özelliklere sahip böyle bir varlık var demektir. Böyle bir varlığın
var olup olmaması, dünyadaki herhangi bir nesnenin verilen tarif veya yüklemlere uyup uymamasına
bağlıdır. E, peki dünyayı yahut evreni baştan aşağı aramak haricinde bunu nasıl
bulabiliriz? Bu mantık yürütüş, “Varoluş bir yüklem değildir.” sloganıyla vücut
bulmuştur.
Dünyayı, çevremizi araştırdığımızda sadece var olan
nesnelerle karşılaşırız. Bir kitap, şu ağaç, Güneş ve Ay var olmayabilirlerdi…
Öyle görünüyor. Ayrıca bir şeyin sadece var olduğunu belirleyecek tarif veya
yüklemler dizisini kurmak da kolay değildir. Ve yine ancak, sadece mantık
yürüterek köşeli dairelerin var olamayacağını ve on dokuz sayısının var olması
gerektiği sonuçlarına varabiliyoruz. Öte yandan bu örnekler gerekli varoluşla,
neyin var olması gerektiğiyle ilgilidir. Belki de düşünülebilecek en büyük
varlık fikri var olması gereken bir şeye, soyut matematik varlıklara yakın bir
varlığa sahip bir şeye işaret ediyordur. Tabii bu durumda gerekli varoluşla
ilgili en büyük varlığa dair tutarlı bir fikre gerçekten sahip olup
olmadığımızı merak edebiliriz.
Sonuç olarak; en büyük sayı var olamaz. Söyleyeceğiniz
herhangi bir sayıdan daha büyüğü illa söylenebilir. Bu yüzden düşünülebilecek
en büyük varlık (en büyük güç, en büyük aşk) fikri, en büyük sayı fikri kadar
tutarsızdır. Dahası, böyle bir varlığı makul bulsak ve böyle bir varlığın “var
olması gerektiğini” düşünmeye yönelsek bile, bu varlık, matematiksel varlıklara
benzer soyut bir varlık olarak kalacak gözükmekte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder